Küreselleşme mi, ‘Çin’leşme mi?

‘Kovid-19’ küresel virüs salgını, sebep olduğu pek çok küresel etkinin yanı sıra, tüm dünyanın arkasına yaslanarak, son 20 yılda dolu dizgin yaşanan süreçlerin tümünü gerçek manada gözden geçirimsine sebep verecek bir ‘mola’ya da sebep oldu. Ve, bu ‘mola’ döneminde, pek çok uluslararası kurumun sorguladığı başlıklardan birisi de ‘küreselleşme’ oldu. Küresel sistemin ‘derin’ aktörlerinin dayatma girişimleriyle empoze edilmeye çalışılan ‘özel üretim’ küreselleşme modelinin neden başarısız olduğunu, çok sayıda ülkenin zaman içerisinde dayatılan söz konusu küreselleşme modeline karşı neden direnç geliştirdiğini pek çok yazımızda izah etmiştim.

Bugün, küresel pandeminin pek çok dünya meselesine yönelik ‘tefekkür’e imkan sağladığı, insanları, kurumları kendi iç dünyasına döndürdüğü bir süreçte; küreselleşme modeline yönelik belirli bir görüşün, belirli bir değerlendirmenin öne çıktığına müşahede ediyorum. O da, son 20 yılın aslında bir ‘küresel’leşme sürecinden çok, bir ‘Çin’leşme süreci olduğunun artık daha fazla fark ediliyor olması. Son 20 yıl, küresel tedarik zinciri açısından olsun, önde gelen ülkelerin üretimlerini daha fazla Çin’e kaydırmaları açısından olsun veya Çin’in tüm kıtalarda, bilhassa da Afrika’da devasal yatırım hamleleri açısından olsun, adeta Çin’in ‘önlenemez’ yükselişi olarak geçti ve Çin’i adeta ‘vazgeçilmez’ bir konuma taşıdı.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ!