‘Yeni Nesil’ Balkan Savaşları

Osmanlı açısından tarihi, jeostratejik ve ekonomi-politik yönü hayli önemli olan Balkanlar, 1912- 1913 döneminde ‘Balkan Savaşları’ ile büyük ölçüde kaybedildi. Balkanlar’ı arka bahçesi olarak gören Avrupa Devletleri, 2. Dünya Savaşı’na kadar bölgeye yönelik hakimiyet arayışlarını elbette ki sürdürdüler. 2. Dünya Savaşı ve sonrasındaki Soğuk Savaş döneminde ise Balkanlar artık büyük ölçüde Sovyetler Birliği’nin etkisi altına girmişti. 1948 yılında, Yugoslavya Devlet Başkanı Tito, Stalin’in baskılarına boyun eğmeyerek, Yugoslavya’yı bu süreçten bağımsızlaştırdı.

Aynı dönemde, Sovyet baskısına karşı ağır tehdit yaşayan Türkiye ve Yunanistan’a ABD Kongresi, daha Marshall Yardım Planı başlamadan, Mayıs 1947’de ekonomik ve askeri yardım kararı aldı ve iki ülke 1948’de yardım planına dahil oldular. Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya, Şubat 1953’de ise Balkan Paktı’nı imzaladılar. Ardından, Tito’nun gayretleriyle, 100’ün üzerinde ülke, 1961’de Belgrad’da bir araya gelerek, o dönem ne Batı, ne Doğu Bloku’na dahil olmayan ‘Bağlantısızlar Hareketi’ni kurdular ve Yugoslavya bu birlikteliğin önemli ülkelerinden birisi haline geldi.

Tito’nun 1980’de vefatı sonrasında, dağılan Sovyetler Birliği ve sona eren Soğuk Savaş’la Balkanlar da başka bir sürece zaten sürüklenmekteydi. Miloseviç’in 1989’da Sırbistan cumhurbaşkanlığına gelmesi sonun da başlangıcı oldu. Avrupa, Müslümanlara yönelik soykırıma ve etkin kimlikler arasındaki insanlık trajedisine göz yumarak, Yugoslavya’nın parçalanmasını hızlandırdı ve 70 yıl önceki emellerine, ‘arka bahçe’ arayışlarına geri döndü. 2000’li yıllar ile birlikte, Balkan ülkelerinin önemli bir bölümü Avrupa Birliği üyesi yapılmış, diğerleri de üye adayı olarak sıralarını beklerken, Çin’in ‘kuşak-yol’ inisiyatifi ile, Avrupa’nın içlerine her türlü şekilde ulaşabilmek adına izlediği strateji, bir anda Balkan ülkelerini, bilhassa da 2013’den itibaren hızlanarak, Çin’in çekim ve yatırım alanı içerisine dahil etti.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ!