Merkez Bankası İçin İdeal Faiz Oranı

Mahfi Eğilmez – 30.11.2017

Taylor Kuralı Türkiye’de Uygulanabilir mi?

ABD’li iktisatçı John Taylor’un (Stanford Üniversitesi öğretim üyesi) 1993 yılında yazdığı ünlü makalesinde [1] ortaya koyduğu kural faize ağırlık veren bir para politikası uygulaması için baz oluşturuyor. Taylor’un ortaya attığı ve Taylor Kuralı diye anılan kurala göre; merkez bankasının, kısa dönem borç verme faiz oranını; gerçekleşen büyüme oranı ve potansiyel büyüme oranı arasındaki fark ile gerçekleşen ve hedeflenen enflasyon oranları arasındaki farkı dikkate alarak belirlemesi gerekiyor. [2]

Bu kuralın evrensel bir kural olarak kabul edilmesi kanımca mümkün değil. Çünkü mesela ABD’de para sistemi tekli bir yapı üzerine kurulu, yani bir para ikamesi olgusu [3] söz konusu değil. Oysa mesela Türkiye’de ikili hatta üçlü bir yapı var yani TL’nin yanında başka para birimleri de (USD gibi Euro gibi) geçerli. Dolayısıyla döviz kurları ABD’deki enflasyonu fazla etkilemezken Türkiye’de enflasyon üzerinde en etkili unsur olarak karşımıza çıkıyor.

Taylor kuralının niçin Türkiye gibi bir ekonomide geçerli olamayacağını iki ekonomi arasında bu açıdan ortaya çıkan farkları göstererek ortaya koymaya çalışalım.

Konu ABD Türkiye
Enflasyon hedefi (beklentisi) % 2,0 % 5,0
Mevcut enflasyon % 1,3 % 11,9
Potansiyel büyüme oranı % 2,5 % 5,0
Mevcut büyüme oranı %2,5 % 5,2
Para ikamesi sorunu Yok Var
Kurun enflasyon üzerindeki etkisi Çok düşük Çok yüksek

 

Görüleceği gibi arada ciddi farklar var. İşte bu farklılıklar nedeniyle ABD ekonomisi için formüle edilmiş olan Taylor Kuralını Türkiye’ye aynen uygulamakla doğru sonuca varılamaz. Döviz kurlarının dalgalı olduğunu ve Türkiye gibi dış finansmana aşırı bağımlı ekonomilerde enflasyon üzerinde çok etkili olduğunu dikkate aldığımızda, faiz oranının sabit kalmasının anlamlı olmayacağını ve onun da dalgalı olması gerektiğini ifade edebiliriz.

Esnek Faiz Oranı Politikası  

Taylor Kuralı genel olarak anlamlı ve geçerli bir kural olmakla birlikte her ekonominin kendi özelliklerine göre farklı formüllere ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Türkiye gibi enflasyonun önemli ölçüde kura bağlı olarak dalgalandığı ülkelerde sürekli oynaklık gösteren enflasyona uyum gösterebilecek esnek bir faiz oranı uygulamak doğru tercih gibi görünüyor. Her ne kadar Merkez Bankasının faizle ilgili değişiklik kararı ekonomiyi 6 ay ile 9 ay arası bir sürede etkiliyor olsa da kısa vadede beklentileri etkilemek yoluyla da ciddi bir etki yarattığını kabul etmek gerekir.

Merkez Bankası aslında bu tür bir esnek politikayı yılbaşından beri uyguluyor. Ne var ki bu uygulamayı geç likidite penceresi imkânından yürütüyor ve orada da yüzde 12,25’lik tavana gelip dayandığı için esnekliğini yitirmiş görünüyor. Merkez Bankası’nın; halen politika faizi yerine uygulamakta olduğu (yüzde 12,25 maksimum faiz oranlı) geç likidite penceresi imkânından bankaları fonlamaya son vererek geç likidite penceresi imkânını dünyanın bildiği ve kabul ettiği çerçeveye geri döndürmesinde yarar olduğu kanısındayım. Buna karşılık gecelik borç verme faizini, mevcut yüzde 9,25’lik oranı alt limit, yüzde 15’i de üst limit kabul ederek esnek bir uygulama aracı haline getirerek politika faizi olarak açıklamasının daha doğru olacağını düşünüyorum. Para politikası Kurulu, Bankanın uygulayacağı faizin alt ve üst limitini belirleyerek, günlük faiz belirleme yetkisini, bu oranlar içinde kalmak koşuluyla, Başkanlığa bırakmalıdır.

Merkez Bankası böylece kurdaki oynaklığın enflasyonda yaratacağı dalgalanmalara karşı yüzde 9,25 ile 15,0 arasında günlük olarak belirleyeceği kısa vadeli faizle, faiz politikasına esneklik kazandırmış olacaktır.

Böyle bir uygulamanın yaratabileceği en büyük sıkıntı bankaların, Merkez Bankası’ndan sürekli değişen oranlarda fonlama elde etmesinin yaratacağı fiyatlama sıkıntısı olacaktır. Ne var ki kurdaki oynaklığın yüksekliğine karşı yapılabilecek fazla bir şey de yoktur. Kuşkusuz bu sık oran değişikliklerinin bankaların faizlerini sürekli yenileyip değiştirmelerine yol açacağını kabul ederek aynı esnekliğin onlara da tanınması gerekecektir.

[1] Taylor, ‘Discretion versus Policy Rules in Practice’ Carnegie-Rochester Conference Series on Public Policy 39 (1993) 195-214 North-Holland. http://citeseerx.ist.psu.edu/viewdoc/download?doi=10.1.1.360.3299&rep=rep1&type=pdf

[2] Söz konusu makalesinde Taylor bu kuralı şu denklemle formüle etmiş bulunuyor: r = p + .5y + .5(p – 2) + 2. Bu denklemde r; Merkez Bankasının kısa dönemde izlemesi gereken faiz oranı, p; enflasyon oranı, y; potansiyel büyüme oranından sapılan oranı gösteriyor.

[3] Para ikamesi bir ekonomide yerli paranın yanında yabancı paraların da yaygın olarak kullanılmasıyla ortaya çıkar. Kullanma yalnızca fiili kullanmayı değil yabancı paraların endeks veya referans olarak (kiralarda, ücretlerde vb) kullanılmasıyla da görülür.