Barışın teminatı ‘yenilenebilir enerji’

1820’lerden beri, 1. Sanayi Devrimi’nin ‘kömür’e dayalı olarak ivme kazanmasından bu yana, ardından 1900’lerin başı itibariyle ‘elektrik’e dayalı rekabetin de hız kazanmasıyla, ‘enerji jeopolitiği’ olarak tanımlayabileceğimiz, 100 yılı geride bırakmış bir sürecin içerisinden geçmekteyiz. Fosil yakıt bazlı söz konusu küresel rekabet süreci uzunca bir dönem kömür ve petrole dayalı olarak yürümüş olsa da, 1960’larla birlikte doğalgaz da yoğun bir şekilde ‘enerji oyunu’nun bir parçası oldu ve bugün doğalgazın vazgeçilmezliği kömür çoktan geçmiş durumda ve petrolü de bir ölçüde geçmiş durumda. 1., ardından 2. ve hali hazırda 3. Sanayi Devrimi sürecinde, enerji küresel rekabetin vazgeçilmez sacayaklarından birisini oluşturdu. Soğuk Savaş döneminde denklemin içerisine nükleer güç de dahil oldu.

Bugün, Birleşmiş Milletler’in öncülük ettiği, tüm küresel çok taraflı teşkilatların istisnasız gündemlerine aldıkları ‘sera gazı salınımı’, karbon emisyonu, küresel iklim değişikliği krizi gibi başlıklar, her ne kadar dünyanın önde gelen ülkelerine olabilecek en hızlı şekilde fosil yakıt kullanımını sonlandırmaları çağrılarını yoğunlaştırmış olsa da, ilk etapta da en yoğun çağrı ‘kömür’ için yapılıyor olsa da, küresel ekonomi-politiğin karşı karşıya olduğu ‘jeopolitik’ gerçekler, enerji arz güvenliği kavramıyla birlikte, kömür kullanımını geride bırakmanın dahi bu aşamada kolay olmadığına işaret etmekte. Nitekim, çevreci sivil toplum kuruluşlarının tüm eylemlerine rağmen, kendi halkına ve sanayisine ucuz ve sürdürülebilir enerji sağlaması gereken Almanya, kömür çıkarmaya ve termik santralleri çalıştırmaya geri dönmek zorunda kaldı.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ!