Aile – Toplum – Eğitim ve İnsan Hakları

“Yalnız kendi için yaşayan ve sadece kendini korumaya çalışan insan, mükemmel bir hayata erişmiş sayılmaz.”

Erich Auerbach

İnsanlığın bugün geldiği nokta, kendi gelişme arzusu ve çabasının sonucudur. Bunda, yaşamın ilk yıllarından itibaren temellerin sağlam atılmasında, doğru anne ve baba tutumlarının katkısı büyüktür. Anne ve babaların tutumları genelde içinde yaşadıkları toplumun değer yargılarından etkilenir ve ister istemez içine yaşadıkları toplumun kültürel ve ahlaki değer yargılarına bağlı normlara göre çocuklarını eğitirler. Bu normlar tarihsel süreç içerisinde yine insanın oluşturduğı normlar olup insanın gelişiminin önünü açabildiği gibi zaman zamanda insan gelişimi önünde bir engel oluşturur. Gelişim önünde ki engelleri aşmak ve barış içinde yaşayabilmek için cinsiyete, ideolojiye, topluma ve zamana göre değişmeyen ortak değerler oluşturmak gerekir. Oysa evrensel varsayılan bir çok şeyin, çoğu kültürden kültüre farklılık gösterdiği ortadadır. O halde normlara göre değerlendirme yapmak yerine, doğru değerlendirme yapabilmek gerekir. Doğru değerlendirme,  içinde bulunulan koşullar dikkate alınarak her tek durumda amacı insanın değeri ve gelişimini korumak olan bir yaşantı gerçekleştirmektir. Bunun için de bazı kişilik özellikleri gerekir. Doğru değerlendirme yapabilmek için öncelikli olarak özgür düşünebilen bireylerin bir özelliği olarak karşımıza çıkar. Özgür düşünebilmek ise bağımsız ve güven ortamında gerçekleşir.

Bireysel ve toplumsal özellikler bu kadar çeşitlilik arz ederken evrensel ortak değerler oluşturabilmenin mümkün olup olmayacağı sorusunun cevabı insan haklarının korunması açısından önemlidir. Bu kadar çeşitliliğe rağmen tek ortak noktamız insan oluşumuzdur. O halde insanın korunması insan haklarının temelinde yer alır. Bireysel yetenek ve farklılıklarımız ile başkalarının farklılıkları bir arada insan ortak paydasında buluşabilir. Birey hem toplumun bir parçası olarak hem de kendi özünde bir kişi olarak varlığını dengelemek zorundadır. Kişi hem toplumun bir bireyi olduğu gerçeğinin hem de kişi olarak biricikliğinin korunmasını ister. Bu noktada bireyin toplumsal olarak ve kendi özünde varoluşunun dengelenmesi önemlidir. Cüceloğlu’nun da ifade ettiği gibi; “Bireyin ait olduğu topluma bir değer katabilmesi için, önce kendisinin bir artı değer kazanması gerekir. Toplumun gelişimi bireylerin kendi özünde gelişmesiyle gerçekleşir.” (Cüceloğlu, 2016, s. 41) Bu noktada insanın insana saygısı şarttır. İnsanın önce kendisine saygı duyması gerekir. Çünkü kendisine saygı duymayan bir kişinin başkasına saygı duyması beklenemez. Her insan sözde kendisine saygı duyduğunu söyler. Ancak bu saygı çoğu kez başkalarının ona göstermiş olduğu saygı ile eşdeğer değerlendirilir. Hâlbuki ki kişinin kendisine saygı duyması demek kişinin kendi gelişiminin, yetenek ve ilgilerinin bilincinde ve kendini kabullenmiş ve kendinde olanı geliştirmeye inancı ve azminin olması demektir.

Yunus Emre ‘ilim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır” diyerek her şeyden önce insanın kendini tanıması ve bilmesi gerektiğini söylemiştir. Gelecekte nereye gider insanlık bilinmez ancak bu gün gelinen nokta kendini bilen insanın gelişme arzusu ve çabasının sonucudur. Bunda ise, çocuğun gelişimine dolayısıyla insanlığın gelişimine, yaşamın ilk yıllarından itibaren temellerin sağlam atılmasında etkili olan doğru anne baba tutumlarının katkısı büyüktür. Bu nedenle, yaşamın ilk yıllarındaki hızlı öğrenmeye bağlı olarak bu dönemdeki herhangi bir alanda takılmaya müdahale de çabuk iyileşmeyi sağlayacaktır. Nitekim bir araştırmada “İngiliz ailelerinin evlat edindiği Romen yetimlerle çalışan Rutter ve araştırma ekibi, yaşları 6 aylığı geçmeden evlat edinilen çocukların normal olarak geliştiğini, daha sonra, özellikle yaşı 12 ayı geçtikten sonra evlat edinilenlerin 4 yaşına geldiklerinde yapılan bilişsel ölçümlerde normalden bir standart sapma geride kalmış oldukları görülmüştür” (aktaran, Kağıtçıbaşı,201,s.245).

Anne ve babaların görevi her bir çocuğunu birbirinden farklı özelliklere sahip olabileceği bilincinde, onları anlamak ve geliştirmek için, çocuğa rehberlik etmek olmalıdır. Onlar adına karar vermeleri ya da onlar adına yapmaları doğru bir yaklaşım değildir. Gelişimin sağlanabilmesi için çocuğun doğuştan getirmiş olduğu hazır halde bulunan bilişsel, sosyal, duygusal ve fiziksel özelliklerine uygun bir şekilde eğitim verilmeli ve bu yeterliliklerini keşfetmeleri gerçekleştirmelerine olanak tanınmalı ve gereken ortam sağlanmalıdır. Çocuğun kendi kendisini keşfetmesi için ona fırsat verilmeli ve kendi kendine yapmanın vermiş olduğu hem hazzı yaşamayı hem de kalıcı öğrenmeyi ve motivasyonu gerçekleştirmesine olanak sağlanmalıdır.

Nobel Ödüllü Amartya Sen’in belirttiği gibi, insan gelişiminin özünde, dünyada milyonlarca çocuğun hala sahip olmadığı seçim ve özgürlük sorunu vardır. Buda geleceğin daha yaşanır bir gelecek olmasında, erken çocukluk döneminin olumsuz etkilerinin iyileştirilmesinde yönelik çalışmalara ağırlık vermemiz gerekliliğini ortaya koyar. İnsan haklarının korunması için gerekli olan adil olma, özgür olma, dürüst olma, sevgi, saygı vb. kişilik özelliklerinin kazanılmasında anne ve babaların yeri ve önemi büyüktür.  Çünkü çocuğun ailesi ile kuracağı ilk ilişki, onun diğer insanlarla kuracağı ilişkinin temelini oluşturur. Anne ve babaların çocuk sahibi olmadan bu kişilik özelliklerinin kazanılmasında nasıl bir tutum içinde olmaları konusunda eğitilmeleri gerekmektedir. Hâlbuki ki anne babaların çocuklarını eğitirken sergileyecekleri tutum, toplumun baskısından arınmış, bireysel özelliklerine göre yaşantılar oluşturmak ve her şeyden önce onun insan olmasını sağlayacak şekilde yaşantılar oluşturmak şeklinde olması gerekir. Çünkü tutumlar davranışların içselleşmesini yani kendiliğinden yapılmasını sağlar. Hiçbir insan ben asabi bir tutum için gireceğim demekle o tutum içine girmez tutumlar zamanla yapa yapa, göre göre yaşayarak farkında olmadan kazanılır.

Sadece aileleri çocukların insan haklarını koruyacak şekilde bir kişilik gelişiminin vukuu bulması konusunda eğitmek yeterli değildir. Aynı zamanda ihtiyaç sahibi aileye sunulan olanakların artırılması, ailenin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik açıdan desteklenmesi çocukların yaşadıkları ortamların devletin sağlayacağı olanaklarla düzenlenmesi de gerekmektedir. Çünkü yeteneklerin inkişafı için öncelikli olarak en temel gereksinmelerin (beslenme, barınma vb) sağlanması gerekir.

Her toplum, değişen derecelerde de olsa, eğitim politikalarını oluştururken içinde yaşadıkları çağın kültürel ve ahlaki değerlerinden etkilenir. Bu etkilenim çoğu kez yasalara ve normlara yansımasa da o toplumda en etkili davranış belirleyiciler olurlar. Şöyle ki eğer bir toplumda dürüstlük, objektiflik, doğruluk, ödeve bağlılık, çalışma egemense, o zaman bu tür davranışlar örnek olarak alınır. Tam tersi kayırma, yalan söyleme vb. alabildiğine yayılmış ise, o zaman kayırmacalar, yalancılar örnek olurlar; ötekiler dikkate alınmazlar. O toplumda çoğunluğun kabul ettiği kayırmacalar çoğunluk kabul ediyor diye doğru olmaz ya da bir tek kişi dürüst davranıyor olması onun yanlış olduğu anlamına gelmez. Davranışların doğru yanlış, iyi kötü olarak nitelendirilmesi değil amaç var olanın varoluşunun sağlanmasına olanak tanınması olduğunda ancak insan ortak paydasındaki insan korunabilir. İster devlet politikaları olsun ister anne baba tutumları ister çağın değer anlayışı olsun hepsinin ortak amacı insanlığın gelişimi ve devamı olmalıdır.

İnsanın doğasında mutlu olmak gibi acı çekmek de vardır. Acı çekmek onun mücadele etme ve güçlenmesine olanak sağlar. Çocuklara ilkeler kurallar öğretmek yerine bunları kendilerinin bulması sağlanmalıdır. Bunları kendilerinin bulmasını sağlamak için öncelikli olarak çocuğu doğuştan getirdiği özellikleri iyi biliyor olmak ve bu özelliklerin gelişmesi için gerekli olan özgüvenin oluşması için de gelişim sevilerine ve fiziksel olgunluk düzeylerine göre ortamlarda engellenmeden deneyimler yaşamaları sağlanmalı destek istediğinde yanında olunmalıdır. Çünkü yaşamak solumak değil hissetmektir. İçimizde, bu yaşamın iyiliklerine ve kötülüklerine katlanmayı bilen kişi en iyi yetiştirilmiş kişidir.

Yararlanılan Kaynaklar:

Cüceloğlu, Doğan., (2016). Geliştiren Anne – Baba, Remzi Kitabevi
Kağıtçıbaşı, Çiğdem., (2017). Benlik, Aile ve İnsan Gelişimi, Koç Üniversitesi Yayınları

Zeynep Sayar Bolelli
Pedagog, Sosyal Bilimci