2022’de kalkınma için ‘yeni yaklaşımlar’

Pazartesi günkü yazımızda, 2022’nin, Birleşmiş Milletler (BM), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) başta olmak üzere, tüm uluslararası kurumların üzerinde titizlikle çalışacağı 4 temel konunun önceliklendirileceği bir yıl olacağını belirtmiştik. Ve, bu 4 temel konu başlığından birinci başlık olan ‘küresel iklim değişikliği’ni, 2. başlık olan ‘enerji dönüşümü ve enerji arz güvenliği’ni ve 3. başlık olan ‘sıfır atık-yeni nesil plastik ve kimyasallar’ı detaylı anlatmıştık. Bugün ise, 4. önemli başlık olan ‘kalkınmada yeni yaklaşımlar’ konusunu inceleyelim, anlatalım ve tartışalım. Genel manada, ‘kalkınma’ kavramına yönelik tartışmalar, 1930- 1960 döneminde ‘kalkınma’ kavramı, kapitalist sistem içerisinde daha çok 1. Dünya Savaşı’nın yaralarının sarılması ve ‘sanayileşme’ başlıkları etrafında şekillenmekteydi.

‘İnsani kalkınma’, 1960 sonrasında ekonomi literatüründe öncelikli bir konu olma şansı yakaladı. 1750 ile 1960 arası ‘tarımdan sanayileşmeye geçiş’, 1. ve 2. Sanayi Devrimi üzerinden yürüyen bir süreçti. 1960-1990 arası öne çıkan ‘insani kalkınma’ yaklaşımı ile birlikte, temel hak ve özgürlükler, çalışan hakları gibi önemli kavramlarla birlikte ‘sosyal ve toplumsal kalkınma’ anlayışı hız kazandı. 1990’dan bu yana ise, ‘sürdürülebilir kalkınma amaçları’ (SDG) doğrultusunda yeni bir süreç yaşanıyor. 2000’li yıllar, BM çatısı altında tanımlanmış olan 17 SKA (SDG) açısından önemli bir milat. Bununla birlikte, Afrika’dan Asya’ya, Latin Amerika’dan Avrasya’ya, ülkelerin büyük bir kısmında bir ‘kalkınma motivasyonsuzluğu’, ‘kalkınma iştahsızlığı’ gözleniyor. Çünkü, ‘kalkınmanın finansmanı’ başlığı öncelikli olmak üzere, bilhassa ‘insani kalkınma’daki tıkanmayı giderecek ‘yeni yaklaşımlar’ aranıyor.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ!