Türkiye Ekonomisinin Temmuz 2013’deki Görünümü

Mahfi Eğilmez – 29.07.2013

Dünyada özetle ekonomik durum

ABD, 2008’de Lehman Brothers’ın batışıyla girdiği krizden yavaş yavaş çıkıyor. Birçok toparlanma emaresi ortaya çıkmaya başladı. ABD, neredeyse potansiyel büyüme oranına doğru yaklaşıyor. Avrupa ise ABD’den oldukça sonra girdiği krizden çıkma yolunda henüz çok başlarda. İrlanda battı, Yunanistan battı, Güney Kıbrıs battı. İrlanda toparlanıyor ama ötekiler kurtarılma paketleriyle ayakta durmaya çalışıyor. Portekiz ve bazı küçük ülkeler sıkıntıda. Japonya 20 yıldan bu yana içinde bulunduğu krizden çıkmak için yeni bir program ve yeni bir ekonomi politikası uygulaması içine girdi. İlk sonuçlar umut verici. Bütün bunlara karşılık bu üç ekonominin yarattıkları parasal genişlemeyi yeni bir krize yol açmadan nasıl toparlayacakları en tartışmalı konu.

Gelişme yolundaki ülkelerin lokomotifi konumundaki Çin’de birçok sorun yavaş yavaş su yüzüne çıkıyor. Büyüme hızındaki düşüş sorunların daha ayrıntılı incelenmesine yol açtı. Çin’deki en büyük sorunlardan birisi olarak gölge bankacılığın boyutunun GSYH’nın yüzde 70’ine ulaşmış olması gösteriliyor. Çin’de yaşanacak ciddi bir tökezlenme, henüz toparlanamamış olan küresel sistem üzerinde çok olumsuz bir etki yaratabilir.

Bu dönemde küresel sistemde, gelişmiş ülke merkez bankalarının uyguladığı tahvil alım programlarıyla piyasaya sağladıkları likidite fazlası, getiri ve faizin yüksek olduğu gelişme yolundaki ülkelere aktı. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi benzer öteki ülkelerde de, kurlar fazla oynaklık göstermediği için risklerin düşük kaldığı yolundaki algılamalar sonucu, yabancı kaynak akışı oldu. Bu akışlar daha çok portföy yatırımı biçiminde gerçekleşti. Küresel kriz sürecinde koşullarda birkaç kez değişme yaşandı. Bunların üçü önemlidir: İlki 2008’de başlayan Lehman Brothers batışının ABD’ye etkisi, ikincisi Avrupa’da Yunanistan’ın batma eşiğine gelmesiyle başlayan kriz, üçüncüsü ise Fed’in tahvil alımını azaltmaya başlayacağını açıklamasıdır. İlk iki gelişme sonucunda gelişme yolundaki ülkelerden yabancı kaynak çıkışları olsa da bunlar fazla uzun süreli etkiler yaratmadı ve çıkışlar bir süre sonra yerini yeniden girişlere bıraktı. Çünkü önce Fed ardından İngiltere Merkez Bankası ve AMB, piyasaya likidite desteği sağlayan uygulamalara giriştiler. Üçüncü gelişme en önemli etkiyi yaratan gelişme oldu. 22 Mayıs’ta Fed’in tahvil alım programında azaltmaya gideceğini açıklaması, yükselen piyasa ekonomilerinden hızlı ve yüksek miktarlı yabancı kaynak çıkışlarına yol açtı. Bu ülkelerde borsalar düştü, kurlar ve faizler yükseldi.

Türkiye

Türkiye ekonomisi, 2001 yılında yaşadığı krizden bugüne kadar küresel sistemin büyüme döneminde olmasından da yararlanarak büyümesini sürdürdü. Bu süreçteki tek kesinti 2008 yılının son çeyreğinde başlayıp 2009 yılının üçüncü çeyreğine kadar süren bir yıllık resesyon dönemidir.

2012’den itibaren koşullarda değişme başladı. Özellikle ticaret ortaklarının en büyüğü konumundaki Euro bölgesindeki krizin sürmesi Türkiye açısından sıkıntılı bir sürece dönüşmeye başladı. Öte yandan 2011 yılında cari açıkta ortaya çıkan rekor artışın frenlenmeye çalışılması büyümede düşüş sürecine girilmesine yol açtı.

22 Mayıs 2013’de Fed’in tahvil alım programında azaltmaya gideceğini açıklaması, yükselen piyasa ekonomilerinde olduğu gibi Türkiye’den de hızlı ve yüksek miktarlı yabancı kaynak çıkışlarına yol açtı. Borsa hızla düşmeye başladı, kurlar ve faizler yükseldi. Bu olayın etkisi Türkiye üzerinde benzer ekonomilerdeki etkiden daha yüksek oldu. Bunda Fed açıklamasından sonra ortaya çıkan Gezi Parkı olaylarının yarattığı siyasal tansiyon artışı ve bunun dünyaya yansımasının etkisi de söz konusudur.

Ekonomi yüksek büyümeyi sürdüremiyor

Aşağıdaki grafikte mavi çizgi ekonomik büyümeyi üçer aylık dönemler, siyah kesikli çizgi ise 2000 – 2013 (IÇ) arasındaki büyüme ortalamasını (%4,5) gösteriyor.

ekonomi-2013

Grafikten görüleceği gibi büyümede son 13 yılın en derin çöküşü 2009 yılının ilk çeyreğinde yaşanan yüzde 14,6 oranındaki küçülmedir. Türkiye ekonomisi, 2012 yılı başından beri, 5 çeyreklik bir sürede, potansiyel büyüme oranı olarak kabul edilen yüzde 5 oranının altında büyümektedir.

İşsizlik belirli bir aralığa yerleşmiş görünüyor

Aşağıdaki grafikte 2005 yılından bu yana işsizliğin yıllık ortalama oranları görülüyor.

issizlik-2013

İşsizlik, küresel krizin Türkiye ekonomisini en fazla etkilediği 2009 yılında zirve yapmış ve o noktadan başlayarak inişe geçmiş görünüyor. 2012 yılı başlarında yeniden çıkışa geçen işsizlik oranı yüzde 9 ile 10,5 arasındaki patikaya yerleşmiş görünüyor.

Cari denge

Aşağıdaki grafikte 2010 yılından bu yana 12 aylık bazda cari açığın GSYH’ya oranı gösteriliyor (sıfır çizgisinin yukarıda olduğu ve aşağıya doğru uzaklaşmanın cari açığın büyümesi anlamına geldiğine dikkat edilmelidir.)

cari-denge-2013

2009 yılında krizin etkisiyle küçülen ekonomik büyümeye eşlik ederek küçülen cari açık 2011 yılında yüzde 9,9 oranına ulaşarak Türkiye açısından bütün zamanların rekorunu kırmış bulunuyor. 2012 yılından başlayarak cari açıkta bir gerileme ortaya çıkmış olmakla birlikte açığın yüzde 6 – 7 aralığına yerleşmiş olması ve daha fazla daraltılamaması dikkat çekicidir.

Bütçe açığı

Aşağıda sunulan grafikte bütçe dengesinin 2010’dan bu yana çizdiği gelişim gösteriliyor. Bu süre içerisinde bütçe açığı giderek azalmış ve 2013 yılının ilk altı ayı sonunda bütçe fazlasına dönüşmüş bulunuyor.

butce-acigi-2013

Bu olumlu görünümün tek olumsuz yanı bütçe dengesinin büyük ölçüde bir seferlik gelirler ve yüksek cari açığın getirdiği ithalat vergilerindeki artışla sağlanmakta olmasıdır.

Enflasyon artış eğilimine girdi

Aşağıdaki grafik 2009 yılından bu yana aylık olarak enflasyondaki (TÜFE) gelişimi gösteriyor.

enflasyon-2013

Grafikten de görülebileceği gibi enflasyon inişli çıkışlı bir trend izliyor görünse de yüzde 10 düzeyine geri dönmeye oldukça fazla eğilimli bir salınım içinde bulunuyor. 2011 yılında en düşük düzeye gerilemiş olan enflasyon 2012 başında tekrar yükselmiş ve ardından inişe ve şimdilerde tekrar yükselişe geçmiş bulunuyor. Başlangıçta yılsonu için yüzde 5 olan yılsonu beklentisi şimdilerde yüzde 7’nin üzerine çıkmış durumda.

Türkiye, enflasyonda yıllık ortalama olarak % 5’in altına inmeyi bir türlü başaramadı.

Faizde yükseliş

Aşağıdaki grafikte gösterge tahvilin faizinde son 2 ayda yaşanan gelişme yer alıyor.

faiz-2013

TCMB’nin yakın zamana kadar izlediği politika faizini ve gecelik fonlama faizini indirme stratejisi piyasa faizlerinin de düşmesini sağladı. Bu uygulama Fed’in tahvil alımını azaltacağına ilişkin açıklamasının ardından bir süre askıya alındı. Fed açıklaması sonrasında bir süre herhangi bir politika aksiyonu almayan TCMB, USD kurunun 1,97’ye çıkmasından sonra piyasaya döviz satarak müdahale etti. Bu yüksek miktarlı müdahaleye karşın piyasada kurlar ve faizler yükselmeye devam etti. TCMB, döviz satışlı yoluyla yaptığı müdahaleden sonuç alamayacağını görünce bu kez gecelik borç verme faizini artırma yoluna gitti.

Fed açıklamasının yapıldığı 22 Mayıs akşamı % 5,5 olan gösterge tahvilin faizi bugün itibariyle % 9’un üzerinde bulunuyor. Bu kadar kısa süre içinde faizde yaşanan % 71 oranındaki artış ekonomide önemli bir denge değişiminin ifadesidir.

BIST 100’de düşüş

Aşağıdaki grafik BIST 100 endeksinin son iki aydaki gelişimini gösteriyor.

bist-100-2013

Faiz ile borsa genellikle ters yönlü hareket ederler. Yani faiz ile hisse senedi genellikle rakip getirileri temsil ederler. Son iki ay bunun kanıtlandığı bir dönem oldu. Faizler yükselirken borsa endeksi de geriledi. Borsadaki düşüş, Fed açıklamasının ardından geldiği için ve bundan sonra Fed’den tersine bir açıklama gelmesi beklenmeyeceği için yeniden hızlı bir yükselişe kolay kolay dönüşecek gibi görünmüyor.

Değerlendirme

Gelişmiş ekonomilerin, 2008’den beri kriz yaşadığı bir ortamda Türkiye ekonomisi, benzeri öteki yükselen piyasa ekonomileri gibi krizden çok daha az etkilenerek yollarına devam ettiler. Gelişmiş ekonomilerdeki krizin, gelişme yolundaki ekonomilere kaynak akışını teşvik ettiğini söylemek mümkündür. Gelişmiş ekonomilerde piyasaya sürülen likidite fazlasını ellerine geçirenler bir bölümünü bulundukları yerde değerlendirseler de bir bölümünü daha yüksek getiri elde edecekleri gelişme yolundaki ülkelere yolladılar. Eskiden bu ülkelerde riskin yüksek olduğunu düşündükleri için para yollamaya çekinenler bile gelişmiş ülkelerin kriz yaşadığını görünce gelişme yolundaki ülkelere yönelik risk korkusundan uzaklaştılar ve o ülkelerin kağıtlarına, borsalarına yatırım yaptılar. Gelişme yolundaki ülkelere yönelik bu yabancı kaynak akışı Fed açıklamasına kadar sürdü. Fed açıklamasıyla birlikte yabancı kaynaklar bu kez tam tersine gelişme yolundaki ülkelerden çıkıp gelişmiş ülkelere dönmeye başladı. Bu dönüşte gelişmiş ülkelerde faizlerin yükseleceği beklentisinin oluşması ve borsalarda yükselişler yaşanması etkili oldu.

ABD, 2008’de girdiği krizden çıkış sinyalleri veriyor. Japonya, 20 yıldır yaşadığı durgunluktan çıkacak gibi görünüyor. Euro ülkeleri ve İngiltere için çıkış yolunda henüz net sinyaller yok. Buna karşılık bu ekonomiler de krizi yönetmeyi öğrenmiş görünüyorlar. Bunlar krizden çıkmaya başlarken gelişme yolundaki ülkeler krize doğru gidiyor. Ve bu gidiş gelişmiş ülkelerin krizden çıkışa geçmesinin bir sonucu olacak gibi görünüyor. Başkasının parasıyla hovardalık bir yere kadar sürdürülebiliyor. Adam parasını geri isteyince işler karışıyor.

Özetle söylemek gerekirse küresel kriz, gelişme yolundaki ülkeler açısından kaynak sağlayan bir mekanizmaya dönüşmüştü. Ve şimdi o mekanizmanın çarkları tersine dönmeye başlıyor. Bu durumda önümüzdeki dönem, Türkiye’nin de aralarında olduğu gelişme yolundaki ekonomiler için pek parlak görünmüyor. O nedenle bu dönemde her türlü ön yargıdan uzak bir ekonomi politikası izlenmesi hayati bir önem taşıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir