TL’nin Değer Kaybı ve Bir Öneri

Mahfi Eğilmez – 22.11.2017

TL’nin Değer Kaybı Önemli mi?

TL, son birkaç gün içinde hızlı bir değer kaybıyla karşılaşınca piyasalarda ciddi bir telaş ve karamsarlık dalgası oluştu. Bu telaş ve karamsarlık haksız değildi. Çünkü TL’nin dış değeri ya da döviz kurları denildiğinde Türkiye ekonomisinin iki sıkıntısı gündeme geliyor: (1) Bugünden başlayarak önümüzdeki bir yıl içinde bulmamız gereken döviz tutarı 210 milyar dolar (170’i vadesi gelecek olan borçlar, krediler, döviz mevduatları vb, 40 milyarı da muhtemel cari açık miktarı.) (2) Türkiye’nin uluslararası net yatırım pozisyonu açığı (döviz açığı) 440 milyar dolar. Bu iki göstergenin büyüklüğü “TL dış değer kaybına uğruyor, ihracatımız artacak, ithalatımız düşecek” gibi klasik söylemleri anlamsız kılıyor. TL’nin her kuruş değer kaybı dış borçları, açık pozisyonlarını, finansman imkânlarını bozarak dengeleri alt üst ediyor.

Son birkaç gün içinde yaşanan hızlı değer kaybı, yarattığı bu etkilerin dışında ortaya çıkardığı oynaklık nedeniyle öngörülebilirliği de alıp götürüyor. Bu da yatırımcıların, iş insanlarının karamsarlığını artırarak iş yapmalarını engelliyor. Arabamıza koyduğumuz benzin ya da dizelden, evimizi ısıtmak, ocağımızı yakmak için kullandığımız doğalgaza kadar pek çok malı ithal ettiğimiz bir dünyada “bize ne dolardan biz TL’ye bakalım” demek ne yazık ki konuyu hiç anlamamış olmak demektir. Benzini, dizeli, doğalgazı TL ile ödüyoruz ama memlekete girişi dolarla olduğu için TL değer kaybettikçe sürekli cebimizden daha fazla para çıkıyor.

TL 2013’den Beri Değer Kaybediyor

TL, aslında 5 yıldır değer kaybediyor. Aşağıdaki tablo TL’nin son beş yılda dolar karşısında yaşadığı değer kayıplarını gösteriyor.

Yıllar USD TL Kuru Değişim (%) Yıllık Enflasyon (%)
2013 2,1549 7,4
2014 2,3187 -7,6 8,2
2015 2,9172 -25,8 8,8
2016 3,5235 -20,8 8,5
22.11.2017 3,9500 -12,1 11,9
2017 / 2013 -83,3

 

Bu son beş yıldaki değer kaybı yüzde 83 düzeyinde gerçekleşmiş. Tabloya göre en büyük kayıp 2015 ve 2016 yıllarında yaşanmış. Tablonun son sütunu TL’nin yaşadığı iç değer kayıplarını (enflasyonu) sergiliyor. Buna göre TL, son beş yıldır sürekli olarak dış ve iç değer kaybı yaşıyor. Yine tabloya bakılacak olursa 2015 ve 2016 yıllarında yaşanan dış değer kaybı iç değer kaybının 3 – 4 katına ulaşmış görünüyor.

İleri sürülen iddialardan birisi TL’nin içinde bulunduğu gelişme yolundaki ekonomiler – yükselen pazar ekonomileri grubunun tümünün dolara karşı benzer değer kayıpları yaşadığı şeklindedir. Bunun doğru olup olmadığını görebilmek için aşağıdaki tabloda TL’nin dolara karşı değer kaybını bu grupta yer alan ve bizimle karşılaştırmaya tabi tutulan ülkelerin para birimlerinin dolara karşı değer kayıplarıyla karşılaştırmaya tabi tutalım.

1 USD =  2013 22.11.2017 Değişim (%)
Hindistan 61,845 64,9212 -5,0
Çekya – Korona 19,9468 21,6951 -8,8
Endonezya – Rupi 12,261 13,523 -10,3
Polonya Zloti 3,0167 3,5872 -18,9
G. Afrika – 10,5304 13,9323 -32,3
Brezilya – Real 2,3765 3,2507 -36,8
Meksika – Pezo 13,0563 18,817 -44,1
Rusya – Ruble 32,5794 58,8491 -80,6
Türkiye – TL 2,1549 3,9500 -83,3
TL Hariç Ortalama -29,6

 

Tabloya göre bu ekonomiler arasında 2013 yılından bu yana en büyük değer kaybını yaşayan para birimi yüzde 83,3 kayıpla TL olmuş görünüyor. TL’yi yüzde 80,6 kayıp ile Ruble ve yüzde 44,1 kayıpla Pezo (Meksika) izliyor.

TL’nin son beş yıldaki değer kayıplarının birçok nedeni var. Bunların içinde ekonomik nedenler olduğu kadar siyasal nedenler, dış politika nedenleri ve jeopolitik nedenler de var. Bunların bir bölümü Türkiye’nin kendi yaklaşımlarından, tavırlarından ve hatalarından kaynaklanıyor bir bölümü de bizim dışımızdaki nedenlere dayanıyor.

TL’nin Son Birkaç Gündeki Değer Kaybının Nedenleri

Bundan bir ay önce 22 Ekim 2017’de USD / TL Kuru 3,71 idi. Bu yazıyı kaleme aldığım sırada kur 3,95’in üzerinde seyrediyordu. Yani son bir aydaki değer kaybı yüzde 6,5’e ulaşmış bulunuyor. Yılbaşından bu yana oluşan yüzde 12 dolayındaki değer kaybının yarıdan fazlası son bir ayda ortaya çıkmış görünüyor.

Son beş yıldaki değer kaybını yapısal reformların yapılmaması, cari açığın yeniden yükselişe geçmesi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) para politikasını bağımsız olarak yürütememesi, kamu açıklarının yeniden artmaya başlaması, enflasyonun düşürülememesi, işsizliğin çözülememesi, dış dünyayla olumsuz bir dış politika ilişkisine girilmiş olması gibi nedenlerle açıklamamız mümkün. Bunlara ek olarak son bir ayda öteden beri gündemde olan bir olayda önemli gelişmeler olduğuna ilişkin söylentilerin ortaya çıkması da değer kaybında etkili olmaya başladı. ABD’de, tutuklu bulunan işadamı Reza Zarrab’ın sanıklıktan çıkarılarak tanık konumuna getirildiği, bu çerçevede İran’a uygulanan ambargonun delinmesine yol açan işlemlerde Türkiye’de işbirliği yaptığı kişi ve kurumlarla ilgili ifade verdiği ve bazı Türk bankalarına bu işlemlere aracılık ettikleri için yaptırımlar uygulanacağı bu söylentilerin en önemlilerini oluşturuyor. TL’nin son günlerdeki değer kaybının ardında asıl olarak bu söylentiler yatıyor.

TCMB’nin Aldığı Önlemler ve Yeterliliği

Son günlerde TL’de ortaya çıkan hızlı değer kaybı karşısında TCMB beş önlem aldı. İlk olarak yabancı para zorunlu karşılıklarda uygulanan rezerv opsiyon mekanizmasında bütün dilimlerde 5’er puanlık indirim yaptı. TCMB bu yolla 5,3 milyar TL’yi piyasadan çekerek 1,4 milyar doları bankaların kullanımına bırakacak kapıyı açmış oldu. Böylece piyasada dövizi bollaştırarak kurları bu yolla denetlemeyi hedefledi.

İkinci olarak Şubat 2018’e kadar vadesi dolacak olan ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetlere ilişkin reeskont kredilerinin geri ödemelerinin, Dolar için 3,70, Euro için 4,30, Sterlin için 4,80 kuru kullanılarak Türk lirası olarak yapılabilmesine olanak tanıdı. Bu yolla bir çeşit kur garantisi vermiş oldu.

Üçüncü olarak TL uzlaşmalı vadeli döviz satım ihaleleri açmaya başladı. TCMB, bu yolla vade tarihinde oluşacak kurla işlem tarihi arasındaki kurun farkını TL cinsinden ödeyeceğini (ya da duruma göre tahsil edeceğini) açıklayarak bir çeşit garanti kur garantisi sağlamış oldu.

Dördüncü olarak TCMB, Bankalararası Para Piyasası’nda bankaların borç alabilme limitlerini 22 Kasım 2017 tarihinden geçerli olmak üzere gecelik vadede yapılan işlemler için sıfıra düşürdüğünü açıkladı. TCMB, aynı tarihten geçerli olmak üzere gün içi limit işlemleri için bankalara tanınan limitleri iki katına yükseltti. TCMB, bu yolla bankaların likidite ihtiyaçlarını gün içinde gidermelerini sağlamaya yönelik bir düzenlemeyle likiditeyi denetim altına almayı hedefledi.

Son olarak TCMB, 22 Kasım 2017’den başlamak üzere, yüzde 9,25 faiz oranlı gecelik borç verme uygulamasını sıfırlayarak askıya aldığını ve bundan böyle bankaları fonlamada yalnızca yüzde 12,25 faiz oranlı geç likidite penceresinden borç vermek imkânını kullanacağını açıkladı. Bu durumda TCMB’nin ortalama faizi ile geç likidite penceresi faiz oranı yüzde 12,25 oranında buluşmuş ve faiz tek faize inmiş oldu.

TCMB’nin aldığı bu önlemler kur üzerinde bir miktar etkili olsa da bu etki yeterli düzeyde olmadı. Daha önemlisi bu önlemlere karşın gösterge faiz artmaya devam etti.

TCMB Ne Yapmalı?

TCMB, dünyadaki benzerlerinden farklı olarak uzunca bir süredir heterodoks para politikası diyebileceğimiz bir politika uyguluyor. Bu politikanın zorunlu karşılıklara rezerv opsiyon mekanizması uygulamak, farklı yaklaşımlar altında kur garantisi vermek, geç likidite penceresi imkânını normal bir imkân gibi kullanmak gibi alışılmış para politikası araçlarından farklı parçaları var. Buna karşılık bu politikanın en önemli parçası faiz politikası. Ortodoks para politikası uygulayan merkez bankalarının genellikle politika faizi olarak adlandırılabilecek bir faizi varken TCMB uzunca bir zaman önce başlattığı bir uygulama ile birden fazla faiz uygulayarak bankalara fon sağlama yolunu seçti. Bu uygulamada gecelik, haftalık borç verme imkânları ve faizleri söz konusuydu. Bunların yanı sıra bir de merkez bankacılığında günlük olarak çeşitli nedenlerle hesaplarını denk duruma getiremeyen bankalara gecelik olarak borç vermeyi sağlayan geç likidite penceresi vardı. TCMB, bu yıl, geç likidite penceresini normal fonlama mekanizması olarak kullanmaya başladı ve zaman içinde bu mekanizma temel fonlama mekanizması halini aldı. Düne kadar gecelik borç verme imkânıyla birlikte kullandığı geç likidite penceresi imkânını bugünden başlayarak artık tek fonlama imkânı haline getirmiş bulunuyor. Yani bugünden itibaren TCMB’nin politika faizi artık geç likidite penceresi imkânını kullanarak verdiği borcun faizi olan yüzde 12,25’dir.

TCMB heterodoks para politikası uyguladığına göre faizi daha esnek bir araç olarak kullanmalı ve böyle bir çerçeveyle politika faizi uygulamasına geri dönmelidir. Para Politikası Kurulu kararıyla halen yüzde 9,25 olan politika faizini yüzde 9,25 ile yüzde 15 arasında belirlemeli ve bu aralıkta gelişmelere göre günlük faiz uygulamalıdır. Bu yapılırsa geç likidite penceresi uygulamasını da geleneksel işlevine döndürmek mümkün olacaktır.

Böyle bir düzenlemenin kuru da piyasa faizini de ciddi biçimde denetim altına alacağını düşünüyorum.