‘İslamofobi’nin ekonomik gerekçeleri

19. Yüzyıl’da, dünya ölçeğinde Hıristiyan nüfusun ciddi bir ağırlığı söz konusuydu. 1950’de, Soğuk Savaş başladığında Hıristiyan nüfusun büyüklüğü 960 milyona dayanmış, Müslüman nüfus 408 milyon ulaşmıştı.1990’da Soğuk Savaş bittiğinde, Hıristiyan nüfus 1 milyar 748 milyona işaret ederken, Müslüman nüfus henüz 1 milyarı yeni geçmişti. 2020 itibarıyla Hıristiyan nüfus 2.4 milyara yaklaşmış olsa da, son 30 yıldaki önemli artışla Müslüman nüfus 1.9 milyara yaklaşmış durumda.

Mevcut nüfus trendi, 2070 yılında Müslüman nüfusun 3.5 milyar ile Hıristiyan nüfusu 100 milyon geçeceğine işaret ediyor. Görünen o ki, Hıristiyan dünyasında belirli bir kesim, Müslüman dünyasındaki nüfus ve yaşam standardı artışının dünya ekonomisinin ve dünya siyasetinin dengelerini ne ölçüde değiştirebileceğinin farkındalar. Bu nedenle, ‘kaçınılmaz değişim’i durdurabilecekleri hülyasıyla, ‘İslamofobi’yi besleyerek, büyüterek, kendilerince bir ‘bariyer’ oluşturma gayretindeler. Ancak, dünya ekonomisinde artan rekabetin, Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu coğrafyalarda artan ‘teknoloji üretme’ kabiliyetinin, ‘İslamofobi’ ile durdurulma gayreti, bu ‘aparatı’ kullanmaya çalışanların bile tahayyül edemeyecekleri ölçüde, son derece tehlikeli sonuçları tetikleyebilir.

SETA Vakfı’nın kapsamlı ‘İslamofobi’ Raporu’nun tanıtımında konuşan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun’un da altını çizdiği gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde yürütülen ‘Medeniyetler İttifakı’ Girişimi, küresel ekonomi-politik açısından önemli bir risk oluşturan İslamofobi’ye karşı, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti’nin, aynı zamanda dost ve müttefikleriyle yakın işbirliği içerisinde, ayrımcılıkla, nefret söylemiyle, Müslümanlara karşı şiddetin teşvik edilmesiyle mücadelesinin ne kadar kritik önemde olduğuna işaret ediyor. Prof. Dr. Altun, farklılıkların ve eşitliğin destekçisi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, dini ayrımcılıkla mücadele noktasında tarihi adımlar attığını da hatırlatıyor.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ!