İslam Ekonomisini Hedefle Fetva Ekonomisine Ulaş

Doç. Dr. Davut Pehlivanlı – 11.12.2016

Kapitalizmin miti tüketim ekonomisidir

İslam ekonomisinin miti kalkınma ve tasarruf ekonomisidir

Sistem, içindeki etkin işleyen mekanizmaları ile bir bütündür. Ekonomik sistemler reel sektör ve finans sektörü ile bir bütündür. İslami ekonomik sistem sermaye piyasalarından finans sektörüne, sigorta yapılanmasından sisteme likidite sağlayıcılara kadar olgunlaştırılması gereken bir bütündür.

Fakat yıllar içinde mefhumlarla ve gölgelerle savaşmaktan İslam ekonomisinin oluşturulmasına yönelik bu konularda proje geliştirildiğine şahit olmadık veya ilgili otoriteler çeşitli gerekçelerle hedefe ulaşamadı.

İslami bankacılık faaliyetlerinin İslam ekonomisini ortaya çıkarması mümkün mü?

Etkin işleyen İslam ekonomisi düzeninin içinde İslami kurallara uygun çalışan bankacılık önemli bir ajandır. Bankacılık sektörüne başka anlamlar ve misyonlar yüklenmemelidir zira dünya da örneği de yoktur. İslami bankacılıktan İslam ekonomisi çıkmaz. Bırakın İslam ekonomisini mevcut İslami bankacılık uygulamaları içinde “fıkıh-fetva ekonomisini” bile tam anlamıyla kurgulayamamaktayız.

İslam ekonomisi sisteminin kurgulanabilmesi için gereken ekonomik özgürlük bugünlerde ne körfez ülkelerinde ne de Türkiye de var. Hal böyle olunca Türkiye’de kapitalist sisteme kısmen yamanmış “fıkıh ekonomisini” uygulamaya devam edeceğiz.

Fetvalar kural bazlı moral bazlı değil

Avrupa ve Amerikan standartları genellikle kural bazlı ve ilke bazlı olarak ayrışırlar. Bu standartlar denetimden muhasebeye, kanun ve yönetmeliklere kadar benzer mantıkla hazırlanmaktadırlar. Kural bazlı standartlar çok detaylıdır ve ortak bir kültürün olmadığı ortamlara işaret eder. İlke bazlı standartlar ise etkin işleyen bir sistem içinde detaylı tariflere gerek olmaksızın temel politikaları açıklar.

İslami ekonomisi kurumları olgunlaşmamış ülkelerde fetva tabanlı çalışan İslami bankacılık sektörü (ki bu sistematik çalışan bir kurul şeklinde de değildir Türkiye’de) sadece teknik açıdan bir işleme veya bir ürüne yönelik haram veya helal şeklinde görüş açıklamaktadır.

Teorik olarak yol haritası çıkaracak olursak; İslam ekonomisi kalkınmaya zemin hazırlar ardından İslam ekonomisi içinde kurumlar etkin çalışır sonrasında ise ortaya çıkan karın paylaşımı sonuçtur.

Fakat kapitalist sisteme yamanmış yapıda hem birey nihai olarak ne kazanacağını bilmek istemekte hem de rekabet ortamında bankalar öngörüde bulunmak istemektedirler. Hal böyle olunca herkes neticenin peşinde. Bu da nihai olarak kar payı ve faiz karşılaştırmasını gündeme getirmektedir.

İslami bankacılık sadece ürün çeşitliliğinin genişlemesi oldu

İngiltere kökenli bankalar İslami bankacılık ve ürün geliştirilmesi dolayısıyla körfez ülkelerine ait fonların çekilmesi konusunda dünya da daha fazla aksiyoner bir yapıdadır. Türkiye’de İslami bankacılığın “öcü” olarak değerlendirildiği dönemlerde dahi hem müşteri hem de kurumsal ölçekte Avrupa finans sistemi içinde İslami kurallara uygun finansal enstrümanlar kullanılmaktaydı.

Mevcut kurumsal uygulamalar kapsamında da İngiltere kökenli olup İslami kurallara uygun hizmet veren bankalar da Sheria Supervisory Board (İslami Denetleme Kurulu) yapılanmasının bulunması, faaliyet raporlarında bağımsız denetçinin İslami kurallara uygunluk açısından görüşünün açıklanması, faaliyet raporlarında Sheria Supervisory Board görüşünün açıklanması ve AAOIFI (İslami Finansal Kuruluşlar Muhasebe ve Denetim Organizasyonu) standartlarına uyum gibi kritik konularda kurumsal uygulamalar yeterlidir.

Bu gidişattan şeriatla yönetilen bir ülke çıkmaz olsa olsa mevcut laik düzenin içinde İslami bankacılık pencereleri açılır

Laiklik konusunda hassas bireylerin endişe etmelerini gerektirecek bir durum sözkonusu değil. Mevcut hükümetler döneminde 14 yıl boyunca İslam ekonomisinin mevcut kurumsal yapı içine yerleştirilmesi veya diğer bir ifadeyle İslam ekonomisinin kurumsallaştırılması maksadıyla sistematik hiç bir çalışma yürütülmedi.

Muhafazakar iktidarlarında bu konuda ajandalarında maddeler dahi olsa ciddi bir adım at(a)madıklarını biliyoruz. Muhtemelen bunun da gerekçesi olarak teorisi olgunlaştırılmış ciddi bir İslam ekonomisi sistematiğinin geliştirilmemiş olması gösterilebilir.

İroni burada değil mi?

Muhafazakar bireylerin penceresinden bakıldığında bir ironi dumanı yükseliyor. Tırnak içinde İslami kurallara uygun finansal enstrümanlar dünyanın her neresindeyse körfez ülkelerinin fonları bu ülkelere akmakta. Bu fonlarla özellikle hem Avrupa ekonomileri hem de Avrupa şirketleri kalkınma için uygun zemini yakalamış olmaktalar.

İslam ekonomisi ekonomik kalkınmayı destekleyen bir sistem, reel ekonomiyi ayakta tutan önemli bir farkındalık alanı. Fakat Avrupa ülkelerinde değerlendirilen fonlardan elde edilen kar payı geliri haricinde İslam ülkelerine bir olumlu dışsallığı olmadığı gibi karamsar bir değerlendirmeyle İslam ülkelerinde patlayan her bombanın finansmanı yine bu fonlarla yapılmakta.

Muhafazakar bireyin meseleyi Türkiye’de Katılım Bankacılığı uygulamalarının uluslararası uygulamaların gerisinde kalması açısından değerlendirmesi gerekmektedir.

İslam ekonomisini hedefledik güdük bir yapıya ulaştık bütün emeği geçenlere tebrikler.

Doç. Dr. Davut Pehlivanlı

Not: Makale eş zamanlı olarak http://katilimdunyasi.com adresinde de yayınlanmıştır.