Gıda güvenliği ‘gençler’in elinde

Dünya, uzunca bir süredir, tüm kıtalarda konvansiyonel tarım üretim metotları, aşırı su kullanımı gibi tarıma elverişli toprakları tehdit eden ve, hem sayısı, hem de alım gücü artan dünya nüfusunun ihtiyaçlarını, taleplerini karşılamak adına, küresel gıda sistemlerindeki tam kapasiteye aşırı yüklenilmesi nedeniyle, karbon salınımından, toprakların kalitesinin bozulmasından ve küresel biyoçeşitlilik kaybından kaynaklanan başlıkları konuşuyor. Birleşmiş Milletler (BM) Nüfus ve Kalkınma Komisyonu’nun geçen haftaki son toplantısında da, 2050 itibarıyla dünya nüfusunun 9.7 milyara ulaşmasından hareketle, 10 milyara yaklaşan tüketicilerin gıda ihtiyaçlarını karşılamak için, gıda sistemlerinde köklü bir değişimin vakti geldiği vurgulandı.

‘Kovid-19’un sebep olduğu tüm belirsizliklere rağmen, uluslararası kuruluşların tümü, küresel pandemi sonrası dönemin geleneksel enerji üretim modelleri ve tüketim eğilimleriyle, tarım ve gıda üretiminin ve talebinin de gelenekselleşmiş yöntemlerle karşılanmasının mümkün olmadığının farkındalar. ‘Transformasyonu gerçekleştirmez isek, dünyayı kendi ellerimizle öldüreceğiz’ artık net bir mesaj olarak dillendirilmekte. Çünkü, gelenekselleşmiş tarım ve gıda üretimi, ihtiyaç duyduğu toprak, tohum, gübre ve su miktarıyla, tüm ekosistemi, eldeki sınırlı doğal kaynakları artık baskılar hale gelmiş durumda. Bu nedenle, ‘doğayla uyumlu’ yeni üretim sistemlerinin yanı sıra; bilhassa tarımsal üretimde otomasyon sistemlerinin etkinliğinin arttırılması ve üretimden tüketime, ‘büyük veri’ kullanımının desteklenmesi, daha da önemlisi geliştirilmesi gerekiyor.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ!