Geldi Çattı Bilanço Dönemi!

Sema Bekler – 23.07.2013

Merhaba değerli arkadaşlarım, şirketler 2013 yılı ikinci çeyrek dönemine ait bilançolarını kamuyla paylaşmaya hazırlanıyor.

Yarın öbür gün şirketlerin bilanço verilerini alırız elimize.  O anda da kapının zilini çalıverir dertler…  Başlarız düşünmeye, elimdeki hissenin hali ne olur? Satsam mı acaba koysam mı kenara? Bilançoları evirir çevirir inceleriz. Tahmin yürütmeye çalışırız. Biraz stres biraz telaş dolaşır damarlarımızda, biraz da panik havası estiririz zararımıza zarar katmamak ya da karımıza kar katmak maksadıyla. Yatırımcı arkadaşlarım bilanço verileri bizler için çok önemli. Çünkü, şirketlerin finansal yapılarının ne kadar güçlü olduğunu bu verileri analiz ederek öğrenebiliriz.

Borsada yatırım yapmak isteyen yatırımcılar günümüzde eskiden olduğu gibi ezbere değil artık analizlere bakarak yatırım yapmak zorundalar, yoksa kaybetmek kaçınılmaz olur. Bir işletmenin yapısı, finansal durumu ve işletme faaliyetlerinin verimliliği hakkında bilgi veren rasyolar yatırımcıların doğru tercihleri için büyük önem arz ediyor.

İşletmelerin kısa vadeli borçlarını vadesi geldiğinde zamanında ödeme gücü olup olmadığını gösteren rasyolara likidite oranları denir.  Likidite oranlarını; cari oran, asit test oranı ve nakit oranı olarak üç bölümde inceleyebiliriz.

Bir işletmenin cari oranını; dönen varlıklarını başka bir değişle brüt işletme sermayesini kısa vadeli yabancı kaynaklara bölerek hesaplayabiliriz. Cari oranın asıl amacı, işletmenin kısa vadeli borçlarını ödeme performansını ölçmek ve net işletme sermayesinin yeterlilik oranını belirlemektir.   Cari oranın ülkemiz şartlarında 1,5 değerini taşıması yeterli olarak görülmektedir. Cari oranın düşük düzeyde olması şirketin ödemelerinde zorluk yaşayabileceğine işaret ederken, bu oranın yüksek olması da işletmenin kullanılmayan atıf fonlarının bulunduğunu ifade eder.

Asit test oranı, ki bu orana likidite oranı da denir, “dönen varlıklar- stoklar / kısa vadeli yabancı kaynaklar” formülüyle hesaplanır. Bir işletme de dönen varlıklar içinde likiditesi en düşük olan varlık kalemi stoklardır. Eğer bir işletme istediği anda istediği fiyattan stoklarını paraya çeviremezse vadesi gelen borçlarını ödeme de sorun yaşar. Asit test oranı için kabul görmüş standart değer  “1” olarak kabul edilir. Ülkemizde işletmeler çoğunlukla kısa vadeli kredi kullanırlar, bu da asit test oranının 1’ in altında görülmesinin ana nedenidir.

Bir işletmenin nakit oranı,  kasa, bankalar, hisse senetleri ve tahvillerin toplamının kısa vadeli borçlara bölünmesi ile bulunur. Hazır değerler oranı olarak da adlandırılan bu oran, işletme stoklarında satışların durması ya da yavaşlaması halinde ve işletmenin senetli- senetsiz alacaklarının durması durumunda işletmenin kısa vadeli borçlarını ödeme performansının ne olacağını gösterir.  İşletmelerin nakit oranı sektörlere göre farklılık göstermekle birlikte 0,20 olması yeterli görülmektedir.

İşletme faaliyetlerinin zararla sonuçlanması, aktiflerin değerinin düşmesi ve nakit akımının beklentileri karşılayamaması durumunda işletmenin yükümlülüklerini ne oranda yerine getireceğini ifade eden oranlar mali oran olarak adlandırılır.

Borçların pasif toplamına oranı; kısa ve uzun vadeli yabancı kaynakların toplamının pasif toplamına bölünmesiyle bulunur. Bu orana kaldıraç oranı da denir. İşletme kaynaklarının ne kadarının yabancı kaynaklarla sağlandığını ifade eder. Bir işletmenin kaldıraç oranı yüksekse işletmenin spekülatif bir biçimde finanse edildiğini söyleyebiliriz. Böyle bir durumda işletmenin, anapara taksitlerini ve faizlerini ödemede sorunlar yaşaması kaçınılmazdır. Kaldıraç oranı için en ideal oran %50 olmakla beraber, ülkemizde %60 oranı kabul görmektedir.

İşletmelerin borçlanmayla elde ettiği yabancı kaynaklar ve işletme sahiplerinin ortaya koyduğu sermaye ile aralarındaki bağlantıyı gösteren oran “borçlanma oranıdır”. Borçlanma oranı toplam borçların öz sermayeye bölünmesiyle bulunur. Borçlanma oranının olması gereken en yüksek değeri 1’dir.  Borçlanma oranının yüksek olması işletmenin faizlerle boğuştuğunu gösterir. Borçlanma oranı yüksek olan bir işletme, ürettiği malın satış oranlarında ve ya satış fiyatlarında ani bir düşüşün yaşanması halinde tepetaklak gelip tüm sermayesini kaybedebilir ya da borçlarını zamanında ödeyemez. Şirketlerin değerlendirilmesinde bu orana çok dikkat etmeliyiz. Yalnız şunu söyleyebilirim ki, ülkemizde bu oranın 1,5-2 arasında olması da kabul edilebilir. Ancak 2 üzerine çıkarsa şirket alarm veriyor demektir.

Maddi duran varlıkların özkaynaklara oranı; bina, makine, teçhizat gibi maddi duran varlıkların ne kadarının özkaynaklarla finanse edildiğini gösteren orandır. Net maddi duran varlıkların maddi öz kaynaklara bölünmesiyle bulunur. Bu oran “1” ve 1’den küçükse, işletmenin maddi duran varlıklarının tamamını özkaynakları vasıtasıyla karşıladığını söyleyebiliriz. Oranın yüksek çıkması ise işletmenin mali yönden güçsüzlükle savaştığını ve özsermaye ilavesi gerektiğini ifade eder.

Finansal borçların aktif toplamına oranı; kısa ve uzun vadeli borçların toplamının, toplam aktiflere bölünmesiyle elde edilen orandır ki, yüksek olması durumunda işletme karlılığını olumlu yönde etkiler.

İşletmelerin uzun vadeli borç taksitlerinin ödenme performansını belirlemek için kullandığımız oran “borç taksitlerini ve faizlerini karşılama oranıdır.”  İşletmelerin aldığı borçların anapara ve faiz toplamını da borç servisi olarak adlandırırız.  Bu oranı; net kar+ amortisman+ finans giderleri / anapara taksiti + finansman giderleri formülüyle kolayca hesaplayabiliriz. Bu oranın “2” olması yeterlidir.

İşletmelerin faaliyetlerini gerçekleştirirken varlıklarının etkin olarak kullanılıp kullanılmadığını gösteren oranlar faaliyet oranlarıdır.

İşletmenin alacaklarının tahsil edilme performansını gösteren oranımızı “alacak devir hızı” olarak adlandırıyoruz. Bir firmanın alacakları kabul edilebilir bir süre içinde tahsil ediliyorsa, o firmanın likiditesini yüksek kabul edebiliriz. Alacak devir hızının artışı, aynı iş hacmine sahip başka bir iş için daha az finansman gerektiğini gösterir.

İşletmelerin stoklarını ne kadar hızlı nakde çevrildiğini gösteren oran “stok devir hızıdır” ve satılan malın maliyetinin ortalama stoklara bölünmesiyle bulunur. Stok devir hızı önceki yıl ya da dönemlere göre yükselmişse, stok devir hızı yönetiminin performansını arttırdığını söyleyebiliriz. İşletmede ilgili koşullar aynı şartlarda iken, bu rasyonun yükselmesiyle finansman gereksiniminin azaldığı yorumunu da yapabiliriz. Ancak değerli arkadaşlarım şu nokta çok önemli, eğer stok devir hızı, firmanın stoklarını yenileyemediği ve yetersiz stoklarla çalıştığı durumlar neticesinde yükselmişse, bu durumu firma için olumsuz olarak not almalıyız. Stok devir hızı yavaşlama eğiliminde ise, stok tutma maliyeti mutlak suretle artar ve finansman ihtiyaçları da yükselir.

Değerli yatırımcı arkadaşlarım, bir işletmenin verimliliğini belirleyen en önemli rasyolardan biri de “aktif devir hızıdır”. Bir işletmenin aktif devir hızı arttırılarak özsermaye karlılığını yükseltmesi mümkündür. Aktif devir hızı; net satışların ortalama toplam aktiflere bölünmesiyle bulunur.

Şirketlerin hisselerini satın almadan önce değerlendirmeye almamız gereken bir diğer oran grubu ise; karın ölçülmesinde kullanılan oranlardır. Bu oranlarla firmanın karının yeterli düzeyde olup olmadığını anlayabiliriz.

Firmaların brüt kar marjı;  brüt satış karının net satışlara bölünmesiyle elde edilir. Bu rasyo şirketin geçmiş dönem brüt kar marjıyla ya da sektördeki diğer işletmelerin hesaplanan aynı rasyosu ile kıyaslanarak değerlendirilir.

Firmaların iş hacmi rantabilitesini ifade eden faaliyet kar marjı, firmaların esas faaliyetlerinin ne denli karlı olduğunu göstermek için hesaplanır. Faaliyet kar marjının yeterli olup olmadığını nasıl anlarız? Yatırımcı arkadaşlarım bunun için firmanın geçmiş dönem oranlarını kıyaslıyoruz ya da sektördeki diğer benzer firmaların oranlarını karşılaştırıyoruz.

Bilanço analizlerinde çok sık duyduğumuz bir kelime vardır; EBITDA. Nedir bu EBITDA? İşletmelerin net karını+ vergilerini+ amortismanlarını ve faizlerini topladığımızda elde ettiğimiz değerdir. EBITDA’nın net satışlara bölünmesi ise bize EBITDA marjını verir. İşletmenin karından pay alan vergiler, ayrılan amortismanlar ve finansman giderlerinden önce oluşan karın net satışlar içindeki payını gösterir.

Sema Bekler’in tüm yazıları için: TIKLAYIN.

Sema Bekler’i Twitter’da takip etmek için: https://twitter.com/semabekler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir