Faizlerin Dolar İle İmtihanı!

Aydın Eroğlu – 06.04.2018

Faizlere yüksek dedikçe Dolar ekstra yükseliyor. Yükselen Dolar eskiden olsa TCMB faiz artışı kararı ile karşılaşırdı. Şimdi ise TCMB çok ciddi bir siyasi baskı altında olduğu için özerk olduğunu bilse de, kendi kararlarını alamadığı görüşündeyim. Son olarak cumhurbaşkanımız TCMB için ”Ben yurt dışında iken, arkamdan iş çevirdiler. Onlar faiz arttırıyor, faturası siyasilere çıkıyor!” diyerek baskıyı zirveye taşımış durumda.

Açıkçası görüşümü biliyorsunuz, ben yüksek kur düşük faiz savunucusuyum. Ama bu şekilde değil. Üretime yönelik yerli yabancı doğrudan yatırımların ülkemizde artması, yerli yatırımcı için düşük faiz, yabancı için de kur riski olmazsa mümkün olur. Yerli, faiz yüksek iken yatırımdan kaçınırken, yabancı da kurların üzerinde ciddi bir yükseliş baskısı varsa yatırım yapmak istemez. Yerli yatırımcı kredi faizi ile baş edemeceği, yabancı da döviz getirip yatırım yaparken, kurlar ciddi artış gösterirse bundan alternatif zarar göreceği, yatırımının geri dönüş süresi uzayacağı için rahatsız olur. Bu nedenle yüksek faiz, düşük kur dönemleri yatırımcıları yatırımdan ziyade mevduat ve tahvil faizlerinde yatırıma yöneltir.

İşte bu nedenle gerçek kur, düşük faiz düzeni sağlanmalıdır. Ama bu şekilde değil. Yıllardır bu görüşümü yazarken, bunun hükümet edenler tarafından tüm dünyaya toptan bir üretim hamlesi olarak yapıldığının ilan edilmesini, bir kaç yıl için enflasyon artışına göz yumulacağının izah edilmesini yazıyorum. Böyle yapmayıp da, kavga ve baskı ile gerilim içinde hem faiz, hem enflasyon düşsün diyerek yapmaya çalışınca maalesef gördüğümüz gibi, hem faiz hem de döviz kurları yükselir. Her ikisi de yükselince zaten enflasyon yükselir. Sonra da enflasyon yükselirse kur ve faiz yükselir dersek, zaten onlar da yükselir.

Esas Olan Üretimdir!
Bu sözümü tekrarladıkça, hemen en önemli öncelik enflasyondur diyen onca kişi yanılıyor mu diye soruyorlar! Sevgili dostlar, ben neden esas olan üretimdir diyorum sanıyorsunuz? Enflasyonun nedeni fiyat artışlarıdır. Fiyat artışlarının ana nedeni de yetersiz arzdır. Özellikle ithale dayalı üretim politikalarınız varsa, büyüme hamleleri ithalatınızın daha da artmasına, artan ithalat cari açığın büyümesine, büyüyen cari açık hem kur hem de faizlerinizin yükselmesine, her ikisinin de yükselmesi ithal girdi maliyetlerinin üretim maliyetini ve dolayısı ile fiyatları yukarı çekmesine neden olur ki, bu da zaten enflasyon yaratır.

Yoksa en önemli sorun enflasyon derseniz, TCMB 500 baz puan, hatta daha da fazla faiz artışı yapar, faizdeki inanılmaz kazancı gören yerli yabancı herkes tahvillere koşar. Faiz rantı için döviz bozarlar. Bu nedenle yoğun şekilde gelen döviz nedeniyle kurlar düşmeye başlar. TCMB’nın ani faiz artışı sonrasında zirve yapan faizler de düşüş trendine girer. Hem kur, hem de faizler düşüyor diye, bu kararlar alındığında zirve yapan enflasyon, ithal girdilerin kurlar düşmesi nedeniyle maliyetleri düşmeye başlayacağı için düşmeye başlar.

Ama bu düşüş sahte ve çok zararlı bir gelişmedir. Çünkü ithalat ucuzladıkça, üretmekten ziyade ithalata yönelme artar. Bundan bir süre sonra üretici ve istihdam büyük yara alır.(31/01/2012 tarihli ”Cari Açığın Analizi Yanlış Yapılıyor!” başlıklı strateji yazımı lütfen yeniden okuyun. Bu sözleri en başından beri tekrarladığımı göreceksiniz.) Sonra bu sahte enflasyon düşüş dönemi biter. Yabancı yüksek faizden aldığı kazanç ile, zamanında faize dönerken yüksek kurlardan sattığı dövizlerini bir kaç sene sonra çok daha düşük kur seviyelerinden yerine koyar ve bu kısır döngü yeni cari açık, enflasyon, faiz ve kur artışı krizleri ile tekrarlanır durur. Nitekim de öyle oluyor.

İşte bu nedenle öncelikle üretemediğimiz petrol ve doğal gaz dışındaki tüm alanlarda, ara mallarda ithalata neden olan tüm ürünleri içeride üretmeyi başarmalıyız. Eğer bunu başarırsak, göreceksiniz ki enflasyon sorunu kalıcı bir şekilde ortadan kalkacaktır. Ama dediğim gibi, yapısal reform hamlelerini yaparken, aynı zamanda bir kaç yıl yüksek enflasyonun göze alınacağını da ilan etmemiz lazım. Düşük faiz uygulaması nedeniyle kurların artacağını, artan kurların ithalat nedeniyle enflasyona neden olacağını ama bunun mecburen kabul edileceğini ilan etmemiz lazım. Mevduat faizlerinin düşmesi sağlanmadan kredi faizlerini düşürmenin de zor olduğu bilinmeli. O nedenle bankaların mevduat faizi artışı yarışına girmeleri de önlenmelidir.

Eğer özerk bir TCMB varsa, ona siyasi baskı kurarak faiz poltikasında düşüş sağlamak mümkün olmaz. Önce piyasaların yapmak istediklerinize inanması lazım. Zamanında Erbakan-Çiller döneminde sanırım Aldüllatif Şener de Maliye Bakanı iken, devlet tek hesap uygulaması ile, kamunun paralarını tek bir hesaptan yönetmeye başlamıştı. Böylece kamudaki artı para ile, ihtiyaç duyulan kredilerde faizlerin daha düşük oranlara inmesi sağlanmıştı. Anlaşılan o ki, yine bunun benzeri bir uygulama hazırlıkları var.

Bir an önce tüm bu planları ve programları hükümetin enflasyonu yenmek için yaptığı yapısal üretim hamlesinin bir parçası olarak ilan etmeliyiz. Kurumlarla kavga ile değil de izahatla sorunun üzerine gitmeliyiz. Yok eğer kurumların özerkliğine inanmıyorsak, o zaman zaten siyasi her türlü güç elinde olan siyasi iktidar TCMB’nın özerkliğini kaldırır olur biter. O zaman yaşanacakların artısı da eksisi de siyasilerin hanesine yazar. Şimdiki gibi, her tülü yanlışın adresi olarak bir başkası gösterilmez.

Kısacası şu sıra Faizler Dolar ile imtihan ediliyor. Faiz düşürülecek dendikçe kurlar yukarı çekilerek, üzerimizde baskı kuruluyor. Bu durumun artık manipülatif bir hamle olduğu görüşündeyim. Özellikle yapılıyor ki, bu sayede kurları çekebildikleri kadar yukarı çekip dolarlar satılacak ve ülkeye ciddi bir döviz girdisi başlayacak. Ama bu yapılırken de döviz getirecek ya da döviz bozduracaklara ekstra da bir faiz pastası hazırlanıyor. İşte bu kısmı üzücü. Çünkü bu işleri iki yıl evvel daha planlı ve programlı yapabilseydik bu faizler ve kurlara gerek kalmazdı. Şimdi ise, belki sonrasında başarılı olacağız ama çok da ciddi bir faiz yüküne girmiş olacağız. Devlet kaynaklarının rantiyecilere ve yabancılara transferine göz yummak durumunda kalacağız.

Umarım bu durum artık son kez olur da, Türkiye de bu üretim cari açık sorunundan kalıcı olarak kurtulur. Ama bunu başarmak sadece yüksek kur ve düşük faiz politikası ile olmaz. Devlet de vergiyi genele yaymayı başarmalı, dolaylı vergilerin oranını düşürmesi gerektiğini de bilmelidir. Petrolden, elektrikten alınan her türlü ötv, kdv ya da benzeri vergilerin üretim üzerinde ekstra bir maliyet yükü yarattığı görülmedilir.

Her türlü gıda üretiminde ve pazara ulaşması aşamasında reform yaparak, enflasyon yaratan aracı rantını ortadan kaldırmalıyız. Bu sayede üretenin daha çok kazanmasını ama tüketiciye ulaşan fiyatın da daha düşük olmasını sağlamalıyız.

Faizler ve Kur Ne Yapar?
Bu ortamda eğer Dolar kuru 4,0150 seviyesinin  üzerinde kalmayı sürdürürse, yeni bir atakla 4,11 – 4,13 – 4,18 – 4,24 zirvelerine yönelebilir.

Böyle bir atak halinde de tahvil faizleri % 15,10 – % 15,50 düzeylerine çıkarak zirve yapabilir.

BİST Kur İle Değerlenecektir!
Bu ortamda BİST ilk anda kur ve faizler artıyor diye, satış baskısı yaşayabilir ama yukarıda anlattığım döngü başarılırsa, bu takdirde bilanço olarak sorun yaşamayan, kur ve faiz baskısına maruz kalan şirketlerin değerleri yabancılar tarafından döviz ile kıyaslanır. Bu kıyaslama bir çok şirketin Dolar bazında ekstra ucuzladığını gösterecektir. Bu durum yeni bir yabancı alımı gelmesine neden olur.

Ama bu süreç için önce kur ve faizde zirvelerin görülmesi gereklidir. Sanırım şu sıra bu zirveleri test edeceğiz diye düşünüyorum. Tabii bu esnada da BİST’de düşüş görülecektir. Ama tekrar ediyorum; BİST şirketleri bilanço olarak bu duruma kendilerini uzun süredir hazırlamış görülüyorlar. Kurlar arttıkça ihracata yönelişleri daha da artacaktır. Artan kurlar döviz girdisi ve döviz fazlası olan şirketler için de ekstra kar artışı sağlayacaktır. Bu nedenle faiz ve kur artıyor diyerek, BİST’in kontrolsüz bir düşüş yaşamasını beklemiyorum. Kısmi düşüşler sonrasında bu baskı tersine dönecektir görüşündeyim.

Umarım bu gelişmeler esnasında kontrol tamamen kaçmaz. Eğer kontrol kaçacak olursa, finansal kriz ve sonrasında da ekonomik kriz kaçınılmaz olur. Bu krizlere girmeden süreci yönetecek miyiz göreceğiz

Hepinize iyi bir hafta sonu dilerim.

Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı