Faiz Artırımları Niçin Yeterince Etkili Olamadı?

Mahfi Eğilmez – 26.05.2018

Merkez Bankası’nın İlk Faiz Artırımı
USD/TL kuru yıla başlarken 3,78, Merkez Bankası GLP faizi yüzde 12,75 idi. Kur, ilk 4 ayda 4,10’a yaklaştığında MB PPK, faizi yüzde 13,50’ye yükseltti. Bu artış, kur üzerindeki baskıyı kaldırabilecek kadar güçlü bir artış değildi. Kur üzerinde birkaç yönden baskı vardı. Her şeyden önce Fed, parasal sıkılaştırma patikasına girmiş olduğu için Dolar dışarıda güçlenmeye başlamış, ABD tahvil faizleri yükselişe geçmişti. Bu, bizim gibi dış finansman ihtiyacı yüksek olan ekonomilere fon girişinin azalmasına yol açıyor ve dolayısıyla kur üzerinde baskı yaratıyordu. 18 Nisan’da erken seçim kararı açıklandıktan sonra piyasalarda, artan belirsizlik nedeniyle ekonomide yeni dalgalanmalar ortaya çıktı. Bu dalgalanmalar, kurlar üzerinde yukarı yönlü baskıyı artırırken, enflasyonda düşüş olasılığını ortadan kaldırdı.

O aşamada Merkez Bankası’nın bu baskıları görerek faiz artışını 0,75 puan değil 2 puan olarak yapması gerekirdi. Faiz artırımı şok artış biçiminde olursa etkili oluyor. Aksi takdirde piyasa bu tür düşük artışların altındaki ürkekliği, kararsızlığı seziyor ve o da TL’ye karşı ürkek davranıyor.

Merkez Bankası’nın İkinci Kez Faiz Artırımı
Merkez Bankası’nın faiz artırımına karşılık kur yükselmeye devam etti. Mayıs ayına gelindiğinde USD/TL kuru 4,10’ların üzerine çıkmış ve yaklaşık iki hafta içinde 0,75 puanlık faiz artışının etkisi, sanki hiç artış yapılmamış gibi sıfırlanmıştı.

Merkez Bankası yeni bir kararsızlık dönemine girdi. Kur artmaya devam ederken Merkez Bankası yalnızca izledi. Sonunda USD/TL kurunun denetimden çıkmaya başladığı izlenimi ortaya çıkınca Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (MB PPK) olağanüstü toplanarak fonlama faizini (geç likidite penceresi – GLP faizi) yüzde 13,50’den yüzde 16,50’ye yükseltti. İlk bakışta ciddi bir artış gibi görünen bu faiz artışının etkisi görüldü ve kararın ardından USD/TL kuru 4,90’lardan 4,55’lere kadar geriledi. Ertesi sabah 4,57 gibi bir düzeyde güne başlayan USD/TL kuru gün içinde inişler çıkışlar yaşasa da eğilimi çıkış yönünde oldu ve haftayı 4,7156 ile tamamladı.

Bu kez Fed’in toplantısı MB PPK toplantısından sonra (12 – 13 Haziran) olacak. Bu toplantıda Fed’in faizi 0,25 puan artırarak yüzde 1,75 – 2,00 aralığına çıkarması tahmini yüzde 90’a yükselmiş bulunuyor.

Fed’in faizi artırmasının beklendiği bir toplantı öncesinde Merkez Bankası para politikasının piyasalarda kur ve dolayısıyla enflasyon üzerinde etkili olabilmesi için MB PPK’nin faizi artırması beklentisinin yaygınlaşması da iyi bir gelişme değil.

Merkez Bankası, yeterli etkiyi yaratamayan faiz artırımını izleyerek TL uzlaşmalı vadeli döviz satım ihalelerinin toplam tutarını artırdı ve ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredilerinde döviz kurunu belirli koşullarla sabitleme kararı aldı.

Kur sabitleme kararı, dalgalı kur rejimi uygulamasında tartışılabilecek bir karar olsa da faiz artırımıyla bir arada düşünüldüğünde bunlar güçlü sayılabilecek adımlar olarak karşımıza çıkıyor.

Merkez Bankası’nın Faiz Artırımları Niçin Etkili Olamıyor?
MB PPK, bu yılın ilk 5 ayında faizi önce yüzde 12,75’den 13,50’ye, bundan bir ay sonra da yüzde 16,50’ye yükseltti. Ardından da döviz satımı ve reeskont kredilerinde geçici kur sabitlemesi olarak özetlenebilecek iki destekleyici adım attı. Bu üçlü uygulama piyasada beklenen etkiyi yaratmadı. Çünkü beklentiler olumsuz hale gelmiş, iç piyasanın yanı sıra dış piyasanın da güveni ciddi biçimde sarsılmış, üstelik piyasada dedikodular alıp başını gitmişti.

Ne yapılması gerektiğini objektif, tarafsız ve yalın dille anlatan, savunan, yol gösteren az sayıda iktisatçıyı dinleyen yoktu. Dinlemek bir yana bu insanları suçlamak yoluna gidiliyordu.

Nisan ayında erken seçim kararı açıklandıktan sonra MB PPK’nin GLP faizini olağan kullanım haline döndürmesi ve gecelik borç verme faizini politika faizi haline getirerek faiz oranını yüzde 16’ya çıkarması gerekirdi. Bunu yapabilse piyasaya kararlılığını gösterecek ve kuru denetim altına alabilecekti. Bu hafta içinde yine aynı adımı atarak GLP’den gecelik faize dönüş yapsa ve faiz oranını yüzde 18’e çıkarsaydı kuru tümüyle denetim altına alabilirdi.

Birçok yorumcu Merkez Bankası’nın faiz uygulamasında sadeleşmeye gitmesi gerektiğini savunuyor. Oysa mevcut uygulama zaten sade. Çünkü eskiden olduğu gibi birden fazla faiz varmış gibi görünse de Merkez Bankası piyasayı yalnızca GLP ile fonluyor. Onun için Merkez Bankası’nın sadeleşmeye değil normalleşmeye geçmesi gerekiyor. Bunun da yolu gecelik faizi GLP düzeyine çıkarıp GLP’yi bilinen işlevine döndürmek ve bütün öteki faizleri kaldırmaktan geçiyor.

Piyasa, karışık ortamlarda politika uygulayıcılarından kararlı ve tutarlı adımlar bekler. Bu çerçevede faizi şok artışlarla artırıp yavaş yavaş indirmek gerekir. Tersini yapmak yani faizi yavaş yavaş artırmak piyasaya, bu adımın tereddüt içinde atıldığı izlenimi verir.

Bugün geldiğimiz aşamada piyasaların beklentisi, MB PPK’nin 7 Haziran’da yapacağı toplantıda yeniden faiz artırması yönünde yoğunlaşmış görünüyor. Para politikasını yürüten otoritenin piyasa beklentisini biçimlendirmek yerine piyasa beklentisine uymak zorunda kalması sıkıntılı bir durumdur.

Faiz artırımı, acil servise gelen kanamalı bir hastaya yapılan ilk işlem gibi düşünülmeli. Kanama devam ederken hastalığın ya da sorunun ne olduğu ikinci plandadır. Önce kanamayı durdurmak gerekir. Ardından hastanın kan analizi vb yapılarak sorunun nereden kaynaklandığı teşhis edilmeli ve ona göre tedavi uygulanmalıdır. Faiz artırımı, kanamayı durdurmaya benzer. Kanam durdurulduktan sonra teşhis ve tedavi aşamasına geçilmesi gerekir. Aksi takdirde bir süre sonra kanama yeniden başlar. O zaman bir kez daha kanamayı durdurmaya uğraşmak gerekir.

Türkiye’nin yapısal sorunları var. Faiz artırımıyla kanamayı durdurduktan sonra bu sorunları çözmeye girişmek gerekir. Bunlara girişilmezse sürekli faizi artırarak fazlaca yol alınamaz.