Mahfi Eğilmez – 13.04.2014
Reyting
Reyting, İngilizcedeki rating kelimesinin okunuşundan Türkçe’ye aktarılmış bir kelimedir. Türkçe karşılığı izlenme oranı, değerlendirme, sınıflandırma, derecelendirme olarak gösteriliyor. Konumuz açısından anlamını zaman zaman Türkçe karşılığı olarak kullanılan kredi derecesi ya da kredi notu olarak almak en doğrusudur. Reyting yalnızca ülkeler için değil şirketler için de yapılan bir derecelendirme işlemidir. Çünkü asıl olarak derecelendirilen ülke ya da şirket değil onun ihraç edeceği tahvillerdir. O nedenle de yabancı para cinsinden tahvil ihraçları için ayrı, yerli para cinsinden tahvil ihraçları için ayrı derecelendirme yapılır ve ayrı not verilir.
Uluslararası piyasalarda tahvil ihraç etmek isteyen ülke ve kuruluşların kredi derecelendirmesi almaları ve bu derecelendirmeden aldıkları reytinglerle bu ihracı yapmaları gerekiyor. Alınabilecek en yüksek kredi notu AAA (ya da Aaa), en düşük not ise D. Bu notlara, geleceğe ilişkin beklentileri göstermek açısından, + ya da – gibi işaretler ya da durağan, grup içindeki farklılıkları göstermek için S&P ve Fitch’de + ve – işaretleri, Moody’s’de 1, 2 veya 3 sayıları ekleniyor. Buna göre örneğin S&P ve Fitch’den BBB – almış bir ekonomiyle BBB almış bir ekonomi arasında fark var demektir. BBB almış ekonomi BBB – almış ekonomiyle aynı not derecesine sahip olsa da daha güçlü demektir. Aynı şekilde örneğin Moody’s’den Baa1 almış bir ekonomiyle Baa 2 almış ekonomi arasında fark vardır. Baa 1 almış bir ekonomi Baa2 almış ekonomiye göre daha güçlü demektir.
Bu notların yanına ekonominin geleceğe ilişkin görünümünü vurgulamak için pozitif, negatif ya da durağan ifadeleri de ekleniyor. Bu eklemeler ekonominin kredi notunun gelecekte hangi yönde revize edilmesinin beklendiğinin ipucunu gösteriyor. Diyelim ki bir ekonominin kredi notu S&P ve Fitch’den BBB + ve Moody’s’den Baa 1 ise ve her iki notun yanında da durağan ifadesi yer alıyorsa bu ifade bu ekonominin notunun değişmesinin beklenmediği anlamını taşıyor. Aşağıdaki tabloda en çok bilinen üç kredi derecelendirme kuruluşunun (Standard and Poor’s, Moody’s ve Fitch) notları ve bu notların anlamları yer alıyor.
Uluslar arası borçlanma piyasalarına ihraç edilen tahvillerin yeterince talep bulabilmesi ve faizinin düşük olabilmesi için alınan kredi notlarının en az BBB düzeyinde (veya aynı düzeyi ifade etmek üzere en az Baa3) olması gerekiyor. Bu eşiğe yatırım derecesi (investment grade) bunun altındaki derecelere de spekülatif derece deniliyor. Başta ABD’dekiler olmak üzere kurumsal yatırımcıların spekülatif dereceli kâğıtları satın almaları güç olduğundan, bu piyasaya uygun fiyat ve vadeyle tahvil ihraç etmenin yolu yatırım derecesi almaktan geçiyor. Alınan kredi değerlilik notu yükseldikçe, ihraç edilen tahvilin miktarı artabiliyor, vadeler uzayabiliyor ve maliyet (faiz, komisyon vb.) düşebiliyor. Yatırım derecesinin altında kredi değerliliği taşıyan ülkelerin, ekonomilerinin genel gidişinin olumlu seyretmesi halinde, bu piyasalara tahvil satabilmeleri mümkün. Ne var ki maliyetler ona göre belirleniyor.
Türkiye’nin bugün itibariyle kredi notları şöyledir (ilk not yabancı para, ikinci not TL açısından): S&P’den BB + (Durağan) ve BBB (Durağan), Fitch’den BBB – (Durağan) ve BBB Durağan), Moody’s’ den Baa3 (Negatif) ve Baa3.
Açıklama
|
S&P ve Fitch
|
Moody’s
|
Mali yükümlülükleri karşılama kapasitesi çok yüksek
|
AAA
|
Aaa
|
Mali yükümlülükleri karşılama kapasitesi yüksek
|
AA
|
Aa
|
Mali yükümlülükleri karşılama kapasitesi güçlü fakat olumsuz ekonomik gelişmelere duyarlı
|
A
|
A
|
Mali yükümlülükleri karşılama kapasitesi güçlü fakat olumsuz ekonomik gelişmelere fazla duyarlı
|
BBB
|
Baa
|
Yakın dönemde az etkilenecek olsa da ters ekonomik koşullarda büyük belirsizliklerle karşılaşması olası.
|
BB
|
Ba
|
Mevcut koşullarda mali yükümlülüklerini karşılayabilse de terse dönenecek ekonomik koşullarda fazla kırılgan
|
B
|
B
|
Zayıf bir mali yapıya sahip, mali yükümlülüklerini yerine getirebilmek için doğru politikaları izlemesi gerekli
|
CCC
|
Caa
|
Yüksek derecede kırılganlığa sahip
|
CC
|
Ca
|
Mali yükümlülüklerini karşılamayı sürdürmekle birlikte iflas dosyasına girmiş durumda
|
C
|
C
|
Mali yükümlülüklerini karşılayamayacak durumda
|
D
|
D
|
CDS
CDS, Credit Default Swap deyiminin kısaltmasıdır. Türkçede tam bir karşılığı olmadığı için CDS olarak kullanılıyor. Biraz zorlamayla da olsa zaman zaman “kredi risk primi” olarak adlandırılabiliyor.
CDS, bir kişi ya da kuruluşun, kredi sahibinin karşılaşabileceği alacağın ödenmemesi riskini belirli bir bedel karşılığında üstlenmeyi kabul etmesinin bedelidir. Bu çerçevede bir anlamda kredi sigortası gibi çalışır. Yunanistan devletinin borçlanma tahvilini alan bir kurum düşünelim. Bu kurum bu tahvil karşılığında Yunan devletine belirli bir faiz karşılığında belirli bir süre için kredi vermiş olur. Vade sonunda tahvili verecek ve anaparasını, birikmiş faiziyle birlikte geri alacaktır. Diyelim ki bu kurum Yunanistan’ın bu tahvilin bedelini geri ödeyeceğinden endişe duyuyor olsun. Bu durumda bu kurum bu tahvili CDS işlemi yapan kuruluşa götürecek ve ona belirli bir bedel ödemek suretiyle Yunan devletinin vade sonunda ödememesine karşılık CDS şirketinin ödemesi garantisini satın alacaktır. İşte bu kurumun CDS şirketine ödediği prime CDS primi (risk primi) deniyor. Bugünlerde Türkiye tahvilleri için CDS primi 208 dolayında bulunuyor. Türkiye’nin CDS primi Fed açıklamalarının ardından benzer yükselen ülke CDS primleriyle birlikte yükseldikten sonra tekrar düşüşe geçti. Bugün itibariyle bir Türk tahvili alan ve bunu CDS garantisine bağlamak isteyen kişi ya da kurumun tahvilin değerinin yüzde 2,8’i oranında risk primi ödemesi gerekmektedir.
Bir ülkenin ya da şirketin CDS primi ne kadar yüksekse borçlanma maliyeti de o kadar yüksek demektir. Çünkü bu prim ister istemez faize yansımaktadır.
Aşağıdaki tabloda çeşitli ülkelerin CDS primleri karşılıklı olarak gösterilmektedir.
Tarih
|
Türkiye
|
Brezilya
|
Endonezya
|
G. Afrika
|
Çin
|
Rusya
|
22.5.2013
|
118
|
130
|
140
|
169
|
73
|
136
|
31.5.2013
|
131
|
146
|
162
|
191
|
84
|
155
|
28.6.2013
|
191
|
185
|
207
|
216
|
141
|
195
|
31.7.2013
|
205
|
191
|
208
|
222
|
125
|
186
|
29.8.2013
|
240
|
203
|
282
|
240
|
117
|
200
|
30.9.2013
|
214
|
173
|
220
|
197
|
85
|
172
|
31.10.2013
|
185
|
166
|
193
|
185
|
79
|
161
|
28.11.2013
|
207
|
205
|
236
|
211
|
66
|
171
|
31.12.2013
|
245
|
194
|
237
|
204
|
80
|
165
|
31.1.2014
|
270
|
206
|
233
|
233
|
98
|
203
|
28.2.2014
|
230
|
172
|
185
|
204
|
90
|
191
|
31.3.2014
|
220
|
169
|
175
|
195
|
88
|
222
|
12.4.2014
|
208
|
160
|
172
|
183
|
88
|
218
|
Artış Oranı (%)
|
76,3
|
23,1
|
22,9
|
8,3
|
20,5
|
60,3
|
Tablo bize bugün itibariyle bu ülkeler arasında en riskli ülkenin Rusya, son bir yıl içinde riski en hızlı artan ülkenin ise Türkiye olduğunu gösteriyor. Rusya’nın risk primindeki yükselme önemli ölçüde Ukrayna ile olan ilişkileri ve ambargo uygulamaları nedeniyle ortaya çıkmış bulunuyor. Türkiye’nin risk primindeki hızlı artışın altında yatan neden ise son bir yılda yükselen sosyal istikrarsızlık ve siyasal belirsizlik olarak açıklanabilir. Her ne kadar Türk insanı, siyasal belirsizliğin seçimlerde iktidar partisinin yüzde 45 oy alması sonucu kalktığını düşünse bile buraya yatırım yapan ve onları yönlendiren yabancılar konuya farklı bakıyorlar. Batılı yabancı yatırımcı, ifade özgürlüğü, bağımsız yargı, bağımsız merkez bankası, demokrasi, güçler ayrımı gibi konularda Türkiye’nin ivme kaybettiğini düşünüyor. Bu tür kavramlar onlar açısından en az oy sayısı kadar önemli.