Baz Etkisiyle Büyüme

Ekonominin, 2021 yılının ikinci çeyreğinde yıllık olarak (2020 ikinci çeyrekten 2021 ikinci çeyreğe) yüzde 21,7, bu yılın ilk çeyreğine göre de yüzde 0,9 büyüdüğü açıklandı. Bu konuda bazı noktalara değinmekte yarar var.

İlk olarak belirtilmesi gereken mesele bu büyüme oranının Cumhuriyet tarihinin en yüksek büyüme oranı olmadığıdır. Geçmişte GSYH üçer aylık değil, yıllık ölçülüp açıklanırdı. Rekor yıllık yüzde 31,9 ile 1946 yılında kırılmıştır. Bu yılın ikinci çeyrek oranı olan yüzde 21,7 çok yüksek bir orandır ama iş yıllık olarak hesaplamaya gelince bunun yarısı kadar olması büyük başarı olacaktır. Geçmişte en yüksek yıllık büyüme oranları şöyledir:

Bu yüksek büyüme oranlarının çoğu bir önceki yılda yaşanan küçülme ya da çok düşük büyümelerden sonra gerçekleşmiştir. Ekonomi literatüründe buna baz etkisi deniyor. Baz etkisi; karşılaştırmaya konu olan iki dönemden ilkinde ortaya çıkan aşırı bir düşüş veya yükselişin karşılaştıran dönem üzerinde yarattığı yanıltıcı etkidir. Günümüzden bir örnekle açıklayalım: Geçen yılın ikinci çeyreğinde Covid 19 salgınının yarattığı etkiyle insanlar evlerine kapandığı, işyerleri kapalı kaldığı, birçok ekonomik aktivite yapılamadığı için GSYH büyümesinin eksi yüzde 10 olarak gerçekleştiğini düşünelim. Aradan geçen süre içinde salgının etkisi azalmış, aşı olan insanlar evlerinden çıkıp alış verişe başlamış, işyerleri açılmış ve ekonomik aktivite canlanmış olsun. Bu durumda bu yılın ikinci çeyreğinde geçen yılın ikinci çeyreğine göre büyük bir canlanma ve dolayısıyla GSYH büyümesinde yüksek bir artış ortaya çıkacak demektir. İşte buna baz etkisi diyoruz. Lastik bir topu yere atarsanız önce yere değdiğinde dip yapar sonra sıçrayarak zirve yapar. Topu yere ne kadar hızlı atarsanız o kadar yükseğe sıçrar. Geçen yılın ikinci çeyreğinde salgın etkisi olmasa, işler normal gitse ve mesela yüzde 5 büyüme sağlansaydı bu yılın ikinci çeyreğinde de böyle bir canlanma görülmeyecekti. Bu yılın ilk çeyreğine göre ikinci çeyrekte büyümenin yüzde 0,9’da kalması bu nedenledir.

Baz etkisinin yarattığı sonuçları daha net gösterebilmek için bazı ekonomilerdeki bu yıla ait ikinci çeyrek büyüme oranlarını geçen yılın ikinci çeyrek büyüme oranlarıyla karşılaştırmalı olarak gösterelim:

Tablodan görülebileceği gibi geçen yılın ikinci çeyreğinde küçülme yaşamış olan ülkeler bu yılın ikinci çeyreğinde ciddi oranda büyüme sağlamışlardır. Çin için ilk çeyrek büyüme oranlarını almamızın nedeni Çin’de salgının etkisinin 2020 yılının ilk çeyreğinde ortaya çıkmış olmasındandır. Tabloda dikkati çeken noktalara değinelim: (1) Bazı ekonomiler salgının 2020 ikinci çeyreğinde yarattığı küçülmeye bu yılın ikinci çeyreğinde daha düşük bir büyümeyle karşılık vermişler (Hindistan, Tunus, Japonya.) (2) Bazı ülkeler küçülmeye denk bir büyüme gerçekleştirmişler (Birleşik Krallık, Fransa, İspanya, İtalya, Malezya, Belçika.) (3) Bazı ekonomiler ise küçülmenin üzerinde bir büyüme gerçekleştirerek kayıplarını fazlasıyla karşılamışlar (Azerbaycan, Türkiye, Şili, ABD, Çin.) (4) Salgının yarattığı küçülmeden dolayı ortaya çıkan baz etkisi öylesine güçlü oldu ki gelişmiş ekonomiler (Birleşik Krallık, İspanya, Fransa, İtalya, Belçika, ABD ve Japonya) çok uzun zamandır görmedikleri (ve büyük olasılıkla bir daha da göremeyecekleri) kadar yüksek büyüme oranları gerçekleştirdiler.

Buna karşılık baz etkisi öyle her yerde her dönemde mutlaka gerçekleşen bir olgu değildir. Her konu gibi bunun da istisnaları vardır. Aşağıdaki grafikte bir örnek olarak Venezuela’nın büyüme (küçülme) oranları yer alıyor (kaynak: https://tradingeconomics.com/venezuela/gdp-growth-annual)

Grafikten görüleceği gibi Venezuela 2016 – 2019 arasında sürekli küçülme yaşamış, baz etkisi ortaya çıkmamıştır. Burada ekonomi dışı etkilerin katkısının olduğu kesindir.

Özetle söylemek gerekirse; Türkiye, iyi bir geri dönüşle 2020 yılının ikinci çeyreğinde karşılaştığı kaybı bu yılın ikinci çeyreğinde fazlasıyla geri almıştır. Buna karşılık bu toparlanmada baz etkisinin büyük rolü olduğu ve diğer ekonomilerin de yaşadıkları küçülmeyi aynı yolla telafi ettikleri bir gerçektir. Bununla birlikte Türkiye için asıl olan yüzde 5 dolayında bir büyüme oranını sürdürülebilir kılmak ve ondan da önemlisi ekonomik büyümeyi demokrasiyi geliştirmek, hukukun üstünlüğünü geçerli kılabilmek ve çok daha iyi ve kaliteli bir eğitimi sağlamak gibi gelişme parametreleriyle destekleyebilmektir. Büyüyen ama gelişemeyen bir ekonomi er ya da geç kazanımlarını yitirmek gerçeğiyle karşılaşır.