ABD mi Çin mi kazanır?

Her ne kadar yılın son ayına girilirken olumlu haberler gelmeye başlasa da (Arjantin’de düzenlenen G20 Zirvesi’nde bir araya gelen Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping iki ülke arasında 90 gün boyunca yeni gümrük vergisi getirilmemesi konusunda anlaşmaya vardı.) 2018 yılına ekonomik anlamda damga vuran en önemli olaylardan birisi ABD ile Çin arasında yaşanan ticaret savaşları oldu.

ABD ile Çin ticaret savaşının temeli, ABD Başkanı Donald Trump’ın 1 Mart’ta ilan ettiği kararla çelik ithalatında yüzde 25, alüminyum ithalatında yüzde 10 gümrük vergisi uygulamaya başlamasıyla atıldı. Washington’ın 6 Temmuz’da Çin’den ithal edilen 34 milyar dolar değerindeki 800’den fazla ürüne yüzde 25 ek gümrük vergisi uygulama kararıyla seviye atlayan ticaret savaşında, Çin de 34 milyar dolarlık ABD ürününe yüzde 25 gümrük vergisi getirerek ABD’ye misilleme yapmakta gecikmedi.

Uluslararası ticaret savaşı denildiğinde ilk akla gelenlerden birisi 1930’larda yaşanan vakadır. ABD’nin Büyük Buhran sırasında korumacı ticari politikalar uygulayarak ortalama gümrük vergisini %60’a varan oranlarda artırması ve diğer ülkelerin mütekabiliyet esası gereği karşılık vermeleriyle dünya bir ticari çatışma sarmalına girmişti. Korumacı yasanın (Smoot-Hawley) yürürlükte olduğu 1930-1934 döneminde uluslararası ticaret hacmi üçte iki daralmış ve ekonomik kriz derinleşmiştir. Aynı dönemde Almanya’da Nazi Partisi’nin iktidara gelmesi, korumacı ekonomik politikaların küresel düzeydeki siyasi etkileriyle ilgili tartışmaları başlatmıştır. Ekonomik hafızalarda böyle ibretlik bir örnek dururken Trump yönetimi neden küresel düzeyde bir ticaret savaşı başlatmayı göze almıştır?

ABD Başkanlık secim sürecinde Donald Trump’in “We will make Amerika great again” yani “Amerika’ yı tekrar büyük bir ülke yapacağız” söylemi ve seçim propagandaları hep Amerikan ekonomisinde uygulanacak değişiklikleri ve düzenlemeleri işaret ediyordu. Bu politik söylemlerin devamı olarak mart ayında ABD, Çin’e karşı çelik ithalatına % 25, alüminyum ithalatına % 10 gümrük vergisi uygulamasını başlattı. Amerika’nın ilk olarak çelik ve alüminyuma vergi koyma nedeni olarak uzun senelerdir dipte olan Amerikan çelik ve alüminyum endüstrisinin (ABD’de her yıl tüketilen 100 milyon ton çeliğin % 30’u ülke dışından ithal ediliyor) bu karar ile yeniden canlandırılması gösterildi.  Bunun yanı sıra bazı ekonomistler bu savaşın altında yatan asıl nedenin teknoloji olduğunu söylüyorlar. Buna göre, ABD’nin asıl hedefi Çin’in ekonomik gelişmesinden ziyade askeri ve teknoloji alanda, yani yapay zekâda önlenemez yükselişini engellemek.

İki ülke arasındaki ticaret rakamlarına hızla göz atıldığında, tahminen yaklaşık 15 trilyon dolarlık ekonomisiyle Çin’in, kısa vadede daha kötü etkileneceği görülüyor.

Eski bir IMF ekonomisti olup şu anda Standard Chartered Bank’ın Çin baş danışmanı olan Shuang Ding, iki ülkenin ekonomilerinin gerçek anlamda birbirine bağımlı olduğunu söylüyor.

Amerikan ticaret yetkililerince verilen 2016 yılı rakamlarına göre Çin’in ABD ile ithalat ve ihracatı içeren toplam dış ticaret hacmi 578,2 milyar dolar. Yani ABD, Çin’in en çok ticaret yaptığı ülke.

Bu miktarın 115,6 milyar doları ABD’nin Çin’e sattığı ürünler, 462,6 milyar doları ise Çin’den aldığı ürünler. Bu da ABD’nin Çin ile 347 milyar dolarlık bir dış ticaret açığı olduğunu ortaya koyuyor.

Ding, bu açığa rağmen Çin ekonomisinin yine de ABD’ye daha çok bağımlı olduğunu, buna karşılık eğilim olarak ABD’nin Çin’e bağımlılığının arttığını, Çin’in ABD’ye bağımlılık düzeyinin ise zamanla azalmakta olduğunu söylüyor

Bu karmaşık bağımlılık ilişkileri içinde Ding’e göre, bir ticaret savaşının kazananı olmaz. Doğru soru daha ziyade “Kim daha çok kaybedecek?” olmalı.

Çin’in zor duruma düşmesinin ABD açısından ilk aşamada bir Pirus zaferi olabileceğini ama bu savaşın iki tarafa da büyük zarar vereceğini düşünüyor.

Çin uzmanı iktisatçı, ABD açısından özellikle tarım, motorlu araçlar, enerji ve bankacılık piyasasının ciddi şekilde etkileneceğini düşünüyor.

Uzun vadede ise bu savaş, konacak yeni gümrük vergileri ve yasaklar ile her iki ülke ekonomisine de zarar verecek.

Birçok malın üretimine katılan unsurlar bilhassa teknoloji sektörü dikkate alındığında küresel piyasalarda da bir belirsizlik ve risk durumu ortaya çıkacaktır ki bu da ticareti olumsuz etkileme potansiyeline sahip bir durum.

Örneğin bugün çok az telefon ya da tablet tamamen tek bir ülkede üretiliyor. Genel uygulamada dünyanın çeşitli yerinde üretilmiş parçalar, uzun mesafelerden getirtilerek birleştiriliyor ve nihai ürün bambaşka bir yerde ortaya çıkabiliyor. Bu küresel arz zinciri mesela Çin malı bileşenler birden bire pahalandığı takdirde başka yollar bulmak zorunda kalacak.

Örneğin bir telefon üreticisi, telefon pillerini Çin’de ürettiriyorsa, bunu başka bir yere taşımak zorunda kalabilir, bu da yer değiştirme, nakil ve iş gücü maliyetlerini artıracak. Maliyetler sonuçta ürünlerin fiyatlarını etkileyecek bu da tüketiciye yansıyacak.

Ticaret savaşında Türkiye ise, güçlü olduğu yönlerini kullanıp taraf olmadığı bu savaştan uzun vadeli olarak kazanımlar elde etmeyi başarabilir.

Ticaret yapan aşağıdaki yapıdaki Türk şirketler bu savaştan kazanç sağlayabilir:
1- ABD ile yüksek hacimli ticaret yapanlar,
2- Küresel rekabette önde olanlar,
3- Çok fazla dış satımı olanlar,
4- Milli gelirlerine nazaran yüksek ticaret fazlası verenler,
5- İthal ikamesini ucuz iş gücü ile içeriye çekebilecek olanlar

Alper Kuray