Vergi Tahsilâtının Özelleştirilmesi

Mahfi Eğilmez – 07.12.2012

Özelleştirmenin en ileri aşaması
Para basma yetkisinin özel kesime devri seçeneğini dikkate almazsak özelleştirmenin en ileri aşaması vergi tahsilâtını özel kesime yaptırmaktır. Bazı Avrupa ülkelerinde ortaçağda ve Osmanlı İmparatorluğunda 16’ncı yüzyıl ile 19’uncu yüzyıl arasında uygulama alanı bulmuş, zamanla terk edilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğunda vergi tahsilâtının özel kişilere yaptırılması mukataa yöntemi çerçevesinde gelişmiş olsa da yöntemin uygulama çeşitlerinden birisi olan iltizam sözcüğü halk arasında yöntemin asıl adı olan mukataanın yerine kullanılmıştır.

Mukataa
Devlete ait bir arazi veya gelir kaynağının bir bedel karşılığı kiraya verilmesi veya geçici olarak devredilmesi işlemine mukataa deniyor.

İslam devletlerinde yaygın bir uygulama alanı bulan mukataa yöntemi, Osmanlıda devlete ait gelirlerin tahsil edilmesi, tekel halinde işletilen bir işletmenin işletme hakkının devredilmesi ya da yer altı kaynaklarından devlet payına düşenleri çıkarma ve gelirini alma hakkının devri biçiminde kullanılmıştır. Osmanlıdaki mukataalar için verilebilecek örnekler arasında aşar vergisi tahsilâtının devri, gümrüklerin işletme hakkının devri, madenlerin işletme hakkının devri en başta gelenleridir.

Genellikle üç yıllık bir süre için verilen mukataaları devralanlar gerekli tahsilâtı yapamaz ya da mukataa bedelini ödeyemezse mallarına el konularak mukataa bedeli tahsil edilirdi.

Osmanlıda mukataa uygulaması üç ayrı yöntemle yapılırdı: İltizam, emanet, malikâne yöntemi.

İltizam yöntemiyle mukataa
Fransa ve Almanya’da ortaçağda uygulanmış olan iltizam yöntemi, Osmanlı İmparatorluğu’nda önce yalnızca salyaneli eyaletlerde uygulanırken 16’ncı yüzyıl sonlarında bütün imparatorluğa yayıldı.

Bu yöntemde maden ocakları, tuzlalar, gümrükler, dalyanlar, yıllık en düşük gelirleri Maliye tarafından saptanarak ihaleye çıkarılır, en yüksek bedeli teklif edene verilirdi. İltizam yönteminde devir süresi genellikle üç yıldı. İşletmeyi bu süre için devir alana mültezim denirdi. Mültezimin teklifi net bedel teklifiydi. Yani toplayacağı gelirden maliyetini ve kendi kâr payını düşer, devlete devredeceği geliri buna göre hesaplayıp o miktarı ihalede teklif ederdi.

Emanet yöntemiyle mukataa
Ekonomik konjonktürün çöküş yaşadığı yıllarda gelirlerde düşüş olması ve dolayısıyla işletmelerin zarar etmesi olasılığı ortaya çıktığı için mültezim bulmak zor olurdu. Bu gibi istikrarsızlık yıllarında devlet, mukataaları kapatmaktansa emanet yoluyla işletmeyi tercih ederdi. Bu durumda emin sıfatıyla (kendisine mukataa emanet edilen kişi) işletmenin başına gelenler memur sıfatını taşır ve maaş alır buna karşılık belli bir tutarın devlete ödenmesini üstlenirlerdi. Yani bu yöntemde emin, maaş alır, toplanan gelirden herhangi bir pay almaz, onu olduğu gibi devlete devrederdi. Bu yöntem, iltizam yoluyla emanet adını alan karma bir yöntem olarak tanımlanabilir.

Malikâne yöntemiyle mukataa
Çeşitli gelir kaynaklarının bir kimseye gelirinden yaşamı boyunca yararlanılmak, başkasına satılmamak koşuluyla verilmesine malikâne yöntemiyle mukataa deniyor. Bu yöntemde mukataa gelirleri, tamamı peşin ya da bir miktarı peşin, kalan bölümü yıllık taksitler halinde ödenmek üzere özel kesime satılıyordu.

Malikâne yöntemi, ilk olarak 1695 yılında Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Suriye’de uygulamaya konuldu, zamanla yaygınlaştı ve eyaletlere malikâne verilmesine kadar genişledi. Malikâne yöntemi, madenler, tuzlalar üzerinde olduğu gibi, damga resmi, cizye ve avarız dışında devletin vergi aldığı bütün faaliyetlere yayılmıştı.

Mukataa yönteminin sonu
Başlangıçta devlete, vergi tahsilâtı gibi zor bir konuyla uğraşmaktan kurtulmak biçiminde bir avantaj sağlayan yöntem, ilerleyen yıllarda mültezimlerin üstlendikleri bedeli çıkarabilmek için halka karşı baskı uygulamaya girişmeleri ve işletmeyi ikincil mültezimlere (bir çeşit taşeronluk yöntemi) devretmeye yönelmeleriyle bozulmaya başladı. Özellikle köylüden toplanan ayni vergide yaşanan büyük sorunlar ve yakınmalar yöntemin sonunu getirdi.

1858 yılında çıkarılan arazi kanunu ile miri arazinin halka tapu karşılığı satılmasından bir süre sonra mültezimler yerine devlet memurları atandı ve yaklaşık 350 yıl uygulamada kalan bu yöntem tümüyle kaldırıldı.

Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi mümkün ve doğru olsa da bunun bir sınırı vardır. Ekonomi alanındaki sınırın vergi koyma, vergi toplama ve para basma yetkileri konusunda olduğunu düşünüyorum. Bu sınırı aşmak, başlangıçta iyi sonuçlar veriyor gibi görünmesine karşılık orta – uzun dönemde büyük sorunlara neden oluyor.

Notlar:
Aşar (vergisi): Osmanlı’da ürün üzerinden alınan ayni vergi. Ürünün onda biri vergi olarak yine ürün biçiminde devlete verilirdi. Aşarın sözcük anlamı onda bir demektir.

Salyane: Bazı eyaletlerde adam başına alınan bir çeşit baş vergisi. Bu vergi yılda bir kez alınır ve tahsilâtı İstanbul’a gönderilirdi.

Salyaneli eyaletler: Mısır, Bağdat, Yemen, Habeş, Basra, Lahsa, Cezayir, Trablusgarp ve Tunus.

Cizye: Hristiyan tebadan ve himaye altına alınmış olan Hristiyan ülkelerinden alınan vergi.

Avarız: Olağanüstü hallerde hem Müslüman hem de Müslüman olmayan halktan ayni, mali ya da bedeni olarak alınan vergi. Zaman içinde bu vergi süreklilik kazanmıştır.

Miri arazi: Osmanlı İmparatorluğunda mülkiyeti devlete ait olan ve tarım üretimini sağlamak üzere ekilip biçilmesi için üzerinde yaşayan kişilere kullandırılan araziye verilen addır. Bu arazi özel mülkiyete konu olmadığı için alınıp satılamaz, vakıf ya da hibe konusu olamazdı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir