Temel Yanılgılarımız

Mahfi Eğilmez – 21.05.2014

Birinci yanılgı: Demokrasiyle seçimi karıştırmak
Seçim, demokrasinin en önemli kilit taşlarından birisidir. Ama yalnızca birisidir. Seçimi kazananlar yönetimi, kendileri için biçimlendirmeye başlarlarsa demokrasi biter. Demokrasi azınlığın haklarını korumaktır. Bizde son zamanlarda tam tersi yayılıyor ve demokrasi çoğunluğun tahakkümüne dönüşüyor. Seçim yapmış ama seçimi kaybetmiş olanlara kazanmış olanlarla aynı hakları tanımayan bir ülkenin demokrasiyle yönetildiğini söylemek mümkün değil.

İkinci yanılgı: Hukukun yasa ile aynı şey olduğunu sanmak
Yasa çıkarmak, kural koymak, kuralları günün koşullarına uygun hale getirmek hiç kuşkusuz hukukun temel gereklerindendir. Ama bunlardan çok daha önemlisi çıkarılan kuralların uygulanabilmesidir. Ne yazık ki Türkiye’nin en önemli sorunu çıkardığı kuralları uygulayamamaktır. Toplum sanki çıkardığı kuralları kendisi değil de bir başkası uygulayacakmış gibi düşünüyor.

Üçüncü yanılgı: Lise eğitiminin üniversiteyi kazanmak için alındığını düşünmek
Eğitim, analiz yapmayı öğretmektir. Ne var ki Türk toplumu bu olayı tam olarak anlamış değil. Çocuklarını analiz yapabilsinler diye değil anlatılanları ezberlesinler ve bir üst okulu kazansınlar diye okula yolluyor. Çocuklar da bu isteğe göre biçimleniyorlar. Sonuçta öğretilenleri öğrenmiş ama öğretilmeyenleri araştıramayacak bir kuşak yetişiyor. Öyle olunca da ne dünya çapında bilim adamı, ne dünya çapında sanatçı ne de dünya çapında devlet adamı yetişiyor (istisnalar bu genel görünümü bozmaz.)

Dördüncü yanılgı: Büyüklerimiz bizden daha iyi bilir diye düşünmek
Eğer bu doğru olsaydı Türkiye çok daha iyi yerlerde olurdu. Teknoloji öylesine hızlı gelişiyor ki büyüklerimizin bizden daha iyi bilmesi mümkün değil. İki fakülte bitirmiş, İngilizce ve Fransızca’yı anadili gibi bilen babam, benim bilgisayarda tablolar yapmama uzaktan bakar ve sanırım “koca adam oldu ama hala bilgisayarda oyun oynuyor” diye düşünürdü. 30 yıldır bilgisayarla uğraşıyor olmama karşın, kızım bilgisayar konusunda benden kat kat ileride.

Teknolojinin bu kadar hızlı ilerlemediği dönemlerde belki büyüklerimiz bizden iyi bilirdi. Ama şimdi her yeni kuşak bir öncekinden daha iyi biliyor. Ne var ki bu bilgiyi analiz edip bir senteze dönüştüremiyor. Çünkü onlara soru sorma ve düşünüp analiz yapabilme yeteneğini geliştirme fırsatı vermiyoruz. Çocuklarımıza soru sormayı yasakladıkça ülke olarak geri gidiyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğünü benimsemezsek eski bilgiyi ileri götürme şansımız olmayacak ve büyüklerimiz bizden iyi bilmeye devam edecek. Ve küçüklerimiz daha iyi bilmedikçe bilimde yeni şeyler yaratmamız, yeni teknolojiler üretmemiz mümkün olamayacak.

Beşinci yanılgı: Cumhuriyetin, demokrasinin yanında önemsiz kaldığına inanmak
Demokrasi hiç kuşkusuz en üstün yönetim rejimidir. Cumhuriyet ise onun alternatifi olan bir rejim değildir. Cumhuriyet olup da demokratik olmayan ya da demokratik olup da cumhuriyet sistemini benimsememiş örnekler var. Çin Halk Cumhuriyetidir ama demokrasiye sahip değildir ya da İngiltere krallık sistemiyle yönetilir ama demokrasinin en iyi örnekleri arasında gösterilir.

Bütün bunlar doğru. Bize gelince olay biraz farklılaşıyor. Bugün sahip olduğumuz bütün hakları bize Cumhuriyet verdi. Kadın erkek eşitliği, yasalar önünde eşitlik, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve diğerleri. Ama biz bunların hemen hepsini daha demokratik olacağımızı düşündüğümüz son on yılda kaybettik. Neden? Demokrasi mi geri gitti? Hayır. Geri giden Cumhuriyet oldu. Getirdiği haklarla birlikte geri gitti. Ve biz, Cumhuriyet kuşakları, kimimiz çıkarlarımız yüzünden, kimimiz askere olan eski kinlerimiz yüzünden, kimimiz de korkumuzdan ona sahip çıkamadık. Cumhuriyet geri gidince demokrasi de ortadan kayboldu ve sadece seçim sistemine dönüştü.

Yedinci yanılgı: Türkiye’nin üretmeden tükettiğini düşünmek
Tam tersine Türkiye üretiyor ve aynı zamanda tüketiyor. Türkiye eğer üretmeseydi bu kadar ihracatı yapabilir miydi? Ne var ki bizim halkımız hizmet üretimini üretimden saymıyor. Bizim halkımıza göre üretim dediğin şey domates, elma, buğday ya da cıvata, motor parçası, gemi uskuru gibi şeyler olmalı. Bankaların verdiği hizmeti, taşımacılık işlerini ya da eğitim hizmetini üretim olarak görmüyor. Oysa bunların hepsi üretimin bir parçasıdır.

Türkiye üretiyor ama ürettiğinden fazlasını tüketiyor. Türkiye’nin sorunu yeterince tasarruf edememesi ve dışarıdan tasarruf ithal etmek zorunda kalmasıdır.

Sekizinci yanılgı: Anayasayı değiştirdiğimizde işlerin düzeleceğini sanmak
Oysa konu anayasayı değiştirmek değil hukuku, demokrasiyi, insan haklarını, ifade özgürlüğünü anlamayı değiştirmektir. Anayasa’ya ne yazarsak yazalım kafamızdaki anlayışı değiştiremediğimiz sürece onlar orada yazdığımızla kalır. Beğenmediğimiz Anayasa’dan bir hükmü örnek olarak vereceğim: “VII. Düşünce ve kanaat hürriyeti – Madde 25 – Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”

Bu maddeye eklenebilecek bir tek kelime yoktur. Asıl soru şu: Bu madde uygulanabiliyor mu?

Uygulanamıyor. Demek ki konu Anayasayı değiştirmek değil onu hayata geçirebilmek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir