Haklı olarak diyebilirsiniz ki, ekonomi alanında bir konuyu işlerken ‘nükleer seçenek’ lafı nereden çıktı? Bilhassa, Soğuk Savaş döneminden günümüze, kutuplar ve ülkeler arası gerginliklerde, elinde nükleer başlık olan ülkeler arasında ‘nükleer seçenek’ (nuclear option) terimi, her şeyin göze alındığı bir kararlılıkla gerginlik siyasetinin yönetildiği anlamını taşıyor. Ekonomi terminolojisinde alışılmadık bir kavram olmakla birlikte, anlamı itibariyle bir ülkenin bir başka ülkeye yapacağı bir ekonomik hamlede, aşırı sonuçlar doğurabilecek, yüksek riskli ve genellikle son çare olarak düşünülen bir hamle anlamında kullanılmakta. Küresel ticaret savaşlarında Japonya veya Çin’in ellerindeki ABD tahvillerini koz olarak kullanmaya kalkmaları halinde, çift taraflı zarar potansiyeli taşıyan bir süreç yaşanabileceğini izah etmek için bu terim kullanılıyor.
Uzunca bir zamandır, Japonya ve Çin ABD aleyhine elde ettikleri dış ticaret fazlası ile ABD tahvilleri alarak, ABD’nin dış ticaret açığını finanse etmek için gerçekleştirdiği borçlanmaya talip olarak ilginç bir karşılıklı bağımlılık oluşturmuş durumdalar. Bu nedenle, Japonya ve Çin’in ticaret müzakerelerinde ‘elimizdeki ABD tahvillerini satabiliriz’ yönündeki olası tehditleri uluslararası ekonomi çevrelerinde adeta bir ‘nükleer seçenek’ olarak değerlendirilmekte. Bunun üç temel nedeni söz konusu. İlki ABD’de faizlerin yükselmesi, dolayısıyla borçlanma maliyetlerinin artması. İkincisi, doların zayıflaması ve küresel piyasalarda oynaklığın artması. Üçüncüsü ise, ABD tahvillerinin değerinin düşmesi, dolayısıyla tahvil satışı yapan ülkenin kendi rezervlerinde de değer kaybı anlamına gelmekte.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!