Siyaseten Katl

Mahfi Eğilmez – 30.11.2012

“Egemenliğin mutlak bir şekilde tek elde toplandığı devletlerde, hükümdarın kudretinin son sınırı, kendi takdir hakkını kullanarak ölüm cezası verebilmesidir. Bilhassa İslam ve Türk – İslam devletlerinde bu kurum gelişmiş ve İslam kamu hukukunun önemli bir parçası haline gelerek yaşamıştır. Türk – İslam devlet nazariyesi, hükümdarın bu yetkisine bağlı olarak gelişen kuruma “siyaseten katl” adını vermiştir.” (Ahmet Mumcu, Osmanlı Devletinde Siyaseten Katl, Giriş kısmı, Birey ve Toplum Yayınları.) Katlin Türkçe karşılığı adam öldürmedir (TDK, Türkçe Sözlük.)

Siyaseten katl, siyasal iktidarın mutlak sahibinin emriyle adam öldürülmesi ya da cinayet işlenmesi demektir. Başına siyaseten sözcüğü konulmasının nedeni bu eylemi, cezalandırılmayı gerektiren adi adam öldürme eyleminden ayırmak içindir.

Fatih Sultan Mehmet’in kendi zamanına kadar yürürlükte olan kanunları bir araya toplayarak yazdırdığı ünlü Kanunname-i Ali Osman’ın (Kanunname-i Mehmedi ya da Fatih Kanunnamesi olarak da anılıyor) 37’nci maddesi şöyle diyor: “Ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizam-ı âlem içün katletmek münâsibdir. Ekser ulemâ dahi tecvîz etmişdir. Anınla âmil olalar.” Bunun günümüz Türkçesine çevirisini şöyle yapabiliriz: “Çocuklarımdan hangisi saltanat makamına çıkarsa, dünya düzenini sağlamak amacıyla, kardeşlerini öldürmesi uygundur. Din bilginlerinin çoğu da bunu onaylamıştır. Onunla etkili olsunlar.”

Muhtemelen bu kanun maddesi yazılı olmayan bir gelenek olarak Fatih Kanunnamesinden önce de vardı, çünkü ondan önce de kardeş katli yapılmıştır. Örneğin I. Murad (Hüdavendigâr) kardeşleri Halil ve İbrahim beyleri ve kendisine isyan eden oğlu Savcıbey’i öldürtmüştür. Osmanlı imparatorluğunda saltanata geçenlerin katlettirdiği kardeş, oğul ve diğer akraba sayısı sayılamayacak kadar çoktur. Bu alandaki rekor 19 erkek kardeşini öldürten III. Mehmet’e ait bulunuyor.

Hükümdara yani bir anlamda devlete karşı başkaldıran kardeş, oğul ve diğer akrabaya uygulanan bu maddeyi o devrin koşulları çerçevesinde anlamak mümkün olmakla birlikte bu tür bir başkaldırının içinde olmayanların siyaseten katlini anlamak mümkün değildir. Örneğin Fatih Sultan Mehmet’in henüz 2 yaşındaki kardeşi Ahmet’i öldürtmesini siyaseten katl çerçevesine sokmak zorlama yorumlarla bile açıklanabilecek bir durum gibi görünmüyor. Ayrıca konu eğer Fatih Kanunnamesi ile düzenlenmişse orada sadece kardeş katli öngörülüyor. Yani o maddeyi esas alacak olursak padişahların başta kendi çocuklarını öldürmeleri olmak üzere kardeş katli dışındaki öldürme emirlerini adi cinayet olarak nitelememiz gerekiyor. Oysa oğulların katli de aynı hızla sürüp gitmiş ve siyaseten katl kapsamında ele alınmıştır. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman’ın 2 oğlunu ve torunlarını boğdurttuğu biliniyor.

Başka iddialara dayalı tartışmalar da var bu konuda. İlk iddia bunun bir yasa değil bir saray içtüzüğü maddesi olduğu iddiasıdır. Saray içtüzüğü maddesi olduğu iddiasını doğru kabul etsek bile bu maddenin Fatih’in emriyle yazılmış ve uygulanmış olduğu gerçeği değişmez. İster yasa maddesi olsun isterse içtüzük maddesi olsun yol aynı kapıya çıkar. İkinci iddia böyle bir yasanın Fatih tarafından hiç çıkarılmadığı iddiasıdır. Varsayalım ki bu iddia doğru olsun. O zaman durum daha da vahim bir hal alır. Yasa varsa hiç değilse bir yasa var ve ona uyulmuş olur, oysa yasa yoksa uygulama yasa dışı keyfi bir uygulama halini almış olur.

Telipinu, Hitit tahtına kral I. Huzziya’yı öldürerek geçti. Kendisi de cinayetle tahta geçmiş olmasına karşın taht cinayetleri geleneğine bir son vermek istedi ve çeşitli düzenlemeler yaptığı ünlü Telipinu Fermanında bu konuya da yer verdi. Fermanın tahta çıkış düzenini belirleyen bölümü şöyle “Kral ailesinde kan (cinayet) çoğaldı. Ben Telipinu, Hattuşa’daki meclisi toplantıya çağırdım. Artık kraliyet ailesinin çocuğuna kimse kötülük yapmasın. Ona bıçak çekmesin. Birinci sıradaki prens kral olsun. Eğer birinci sırada prens yoksa ikinci sıradaki oğul kral olsun. Eğer bir prens yoksa birinci sıradaki kıza bir içgüveysi alsınlar ve o kral olsun.”

Hukuk sisteminin gelişmesiyle devlet yönetimi sisteminin gelişmesinin tam ortalarında bir yerlerde yar alan Telipinu Fermanı, primogenitur kuralına yani en büyük erkek çocuğun kral olması esasına önderlik etmiş görünüyor. Batıda başlangıçta yaşanan taht kavgaları da aynı yöntemle çözümlenmiş ve en büyük erkek çocuğun kral olması ilkesi benimsenmişken Osmanlı’da bu yönteme ancak İmparatorluğun artık gücünü tümüyle kaybettiği son döneminde geçilebilmiş.

Hitit Kralı Telipinu M.Ö. 1535 ile 1500 arasında, Fatih Sultan Mehmet ise 1451 (ikinci kez tahta çıkışı) ile 1481 arasında hüküm sürdüler. Yani iki hükümdarın siyaseten katl konusuyla ilgili düzenlemeleri arasında yaklaşık olarak 3000 yıl fark var. Aynı topraklarda birbirinden aşağı yukarı üç bin yıl farkla hüküm sürmüş olan bu iki hükümdardan ilkinin binlerce yıl önce daha uygar bir çözüm bulmuş olması ilginçtir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir