Plasebo Etkisi ve Ekonomiye Uygulanması

Mahfi Eğilmez – 27.10.2017

Bütün hastalıkları yalnızca ilaçla tedavi etmek mümkün değil. Özellikle çağımızın en büyük derdi olan stres ve gerginliklerin yarattığı ruhsal dengesizlik hallerinde ilaç tedavisinin yanında psikolojik destek gerekiyor. Depresyona giren, anksiyete denilen ve başına kötü şeyler geleceği inancıyla endişe veya korku içine düşen ya da fobiler içinde kıvranan insanların tedavisinde ilaç tedavisinin yanında psikolojik tedaviye de başvuruluyor. Hatta bazen ilaç kullanılması yerine tümüyle psikolojik tedavi tercih ediliyor. Ne var ki insanların çoğu ilaç almadan iyileşemeyeceğini düşündüğünden ilaç, kendi kimyasal etkisinden çok psikolojik bir etki yaratarak tedaviye olumlu katkı yapabiliyor. İşte bu düşünceden hareketle ilaç yerine ilaca benzeyen ama aslında yararlı ya da zararlı hiçbir etkisi olmayan maddelerin hastalara verilmesi ve bu yolla onun kendisini iyi hissetmesi de bir yöntem olarak kullanılabiliyor. Bu tür ilaç benzeri maddelere ‘plasebo’ (halk arasında şeker hapı da deniyor), bunların yarattığı psikolojik olumlu etkiye ise ‘plasebo etkisi’ adı veriliyor. Placebo adını taşıyan bir de alternatif rock grubu var ama konumuz onlar değil.

Fed, bir süredir faiz meselesini plasebo etkisi gibi kullanıyor. Piyasalarda faizi artırıp artırmayacağı konusunu ikircikli bırakarak ne fazla balon oluşmasına ne de sistemin daralmasına yol açmamak için uğraşıyor.

Fed’in faiz artırmayacağı izlenimini alan piyasalar tıpkı gerçek ilaç aldığını sanan hastalar gibi kendini daha iyi hissediyor. Buna karşılık Fed, bu iyi hissetmenin balon yaratmasını engellemek için artırabilirmiş gibi bir imaj da yaratmaktan geri durmuyor.

Tıpta plasebo konusunda en çok tartışılan konuların başında böyle bir uygulamanın Hipokrat yeminine ya da hasta ile doktoru arasında gerekli olan güven ilişkisine ne kadar uyduğu meselesi geliyor. Plasebo uygulamasını savunanlar bunun zararsız bir yalan olduğunu (beyaz yalan) ve hastanın iyiliği için yapıldığını, etik dışı bir eylem olmadığını öne sürüyorlar. Tersini iddia edenler ise hastanın doktoruna güvendiğini ama doktorun ona maddi anlamda işe yaramayan ilaç olmayan bir şeyi ilaç diye yutturduğunu ve bunun etik bir eylem olmadığını vurguluyorlar.

Ekonomide beklentilerin önemli olduğu 1930’larda Keynes’le birlikte anlaşılmış bir konu. Buna karşılık beklentilerin en az gerçekleşmeler kadar etkili olduğunun kavranması çok daha yeni zamanlarda oldu. Bu gelişmede, aralarında Nobel ödüllü Robert Lucas Jr.’ın da bulunduğu, yeni klasik iktisatçılar olarak anılan ekolün geliştirdiği rasyonel beklentiler kuramının büyük katkısı var. “Beklenti neyse gerçekleşme de o yönde olur” ifadesiyle özetleyebileceğimiz rasyonel beklentiler kuramı çok önemli bir gerçeğin altını çiziyor: Eğer bir toplumda karar alıcıların büyük çoğunluğu ekonominin kötü gideceğini düşünüyor ve o nedenle tasarruf etmenin yararlı olacağına inanıyorlarsa o zaman tasarruf edecekler demektir. Hep birlikte tasarruf edildiğinde harcamalar azalacağı için üretim de yatırım da düşecek ekonomi küçülmeye başlayacaktır. Yani kötü beklenti iyi bir eylem yaratmış gibi görünse de kötü bir sonuca yol açacaktır.

Beklentilerin önemi kavrandıktan sonra anketler devri başladı. Anketlerde, ekonomik karar alma mekanizmasında karar alıcı konumunda bulunanlara geleceğe ilişkin çeşitli konularda beklentileri soruluyor ve alınan yanıtlara göre endeksler oluşturularak beklentilerin yönü belirlenmeye çalışılıyor. Bu sonuçlar oluşturulacak ekonomi politikasına da temel oluşturuyor.

Dış finansmana bağımlı gelişme yolundaki ekonomilerde beklentiler inişli çıkışlı bir eğilim izliyor. Fed’in faiz artıracağı izlenimi beklentileri bozarken, faiz artırmayacağı izlenimi beklentilerde hemen bir iyileşme yaratıyor.

Not: Bu yazı 7 Şubat 2010’da Radikal Gazetesinde yayınlanmış olan Plasebo Etkisi başlıklı yazımın güncellenmiş olarak yeniden yazılmış halidir.