OECD Verilerine Göre Asgari Ücret’te İkinci Sıradayız

Asgari Ücret Açıklandı…

Buna göre asgari ücret %21 oranında artarak “asgari geçim indirimi” dâhil net 2.825,90 TL oldu. Vergiler ve sigorta primleri ile birlikte işverene toplam maliyeti ise 4.203,56 TL.

Tabi yeni yılda uygulanacak asgari ücretin belirlenmesi özellikle bizim ülkemizde ayrıca önem taşımaktadır. Bunun sebebi ise asgari ücretle çalışanların diğer ücret gruplarına oranının çok yüksek olmasıdır. Her ne kadar çalışanların hangi oranda asgari ücretle çalıştıkları resmi kurumlar tarafından açıklanmıyor olsa da yabancı kaynaklar, yurtiçinden sivil toplum örgütü ya da sendika kaynaklı araştırmalar gösteriyor ki ülkemizde çalışanların yarıya yakını asgari ücret almaktadır. Yine bu araştırmalara göre asgari ücret alanların diğerlerine olan oranlarında ülkemiz Avrupa birincisi konumundadır.

Asgari ücretin ülke genelini ne kadar ilgilendirdiğine dair bir başka gösterge de asgari ücretin “ortanca ücrete” oranıdır. Bu oran bize ülkedeki ücretlerin asgari ücrete ne kadar yakın olduğunu gösteriyor. OECD verilerine göre Türkiye bu oranda 1.71 ile OECD ülkeleri içinde ikinci sırada. İlk sırada ise Kolombiya yer alıyor. Yani Türkiye’de asgari ücret genel olarak diğer ücretlere çok yakın durumda seyretmektedir.

Sonuç olarak bu iki göstergeyi dikkate aldığımızda asgari ücretin seviyesinin çalışanların çok büyük kısmını doğrudan etkilediği sonucuna varmaktayız. Çünkü sadece asgari ücretle çalışanların değil maaşı asgari ücrete çok yakın olan büyük bir kesimin de maaşı asgari ücrete göre belirleniyor. Buradan yola çıkarak, asgari ücretin seviyesi, çalışanlar açısından bu kadar önemli olduğuna göre, işveren maliyetleri açısından da benzer öneme sahip olduğu sonucuna varabiliriz. Bunun sebebi, asgari ücret alan ya da asgari ücrete göre belirlenen çalışan sayısı çok yüksek olduğundan belirlenen asgari ücretin işveren maliyetini doğrudan etkilemesidir.

Bu yüzden bu konunun işveren tarafında sonucu istihdamdan kaçış ve sigortasız çalıştırma olarak iki şekilde karşımıza çıkıyor. Yani belirlenen asgari ücretin maliyetinin fazla olduğunu düşünen işverenin bu yollara başvurma ihtimali artmaktadır. İşte tam da bu noktada, işsizliğin ve sigortasız personel sayısının artmasının önüne geçmek için yürürlükte olan istihdam teşvikleri devreye girmektedir. İlave istihdamı teşvik eden kanunlar işverenin sırtından bu yükü belli düzeyde alırken bir yandan da ilave istihdam sağlanması konusunda işvereni teşvik etmektedir. Söz konusu teşvikin tutarına gelecek olursak; örneğin, yeni asgari ücret tutarına göre ücret alan bir personel için teşvikten faydalanması halinde 733 TL’den 1.341 TL ye kadar teşvik alınabilmektedir. Sigortasız çalıştırmanın önüne geçmek konusunda ise, az önce bahsetmiş olduğumuz ilave istihdam teşvikleri kısmen etkili olsa da 17256 sayılı teşvik doğrudan sigortasız çalıştırmanın önüne geçmek için yürürlüğe konmuştur.

Tabi teşviklerin az önce bahsettiğimiz gibi doğrudan ve kısa vadeli etkileri olduğu gibi orta ve uzun vadeli etkilerini de dikkate almak gerek. Şöyle ki, mevcut teşvikler yalnızca ilave istihdamı teşvik etmekle kalmıyor bunların dışında kadın, genç ve mesleki yeterlilik belgesine uygulanan teşvik ile genç ve kadın istihdamını ekstra teşvik ediyor, ayrıca mesleki yeterlilik belgesi ile nitelikli işgücünü teşvik ediyor. Bunun yanı sıra “İŞKUR İşbaşı Eğitim Programı” ile belli kriterlere sahip niteliksiz iş gücünü sisteme katıp işi öğrenene kadar (bu süre üretim tarafında 6 ay hizmet tarafında 3 ay olarak belirlenmiştir) asgari ücrete tekabül eden tüm maliyeti işveren üzerinden alıyor. Bu da yine nitelikli iş gücünü arttırma adına önemli bir teşviktir.

Tabi burada önemli bir husus söz konusu. Teşviklere amacının ötesinde bir görev yükleyerek işlevinin yeterli olup olmadığını değerlendirmek vahim bir hatadır. Adı üstünde “teşvik”, ana ekonomik ve sosyal koşulların uygun olması durumunda ilave istihdamı hızlandırmalı, başka bir deyişle işsizliğin azaltılmasını ivmelendirmelidir. Bu sebeple ne kadar başarılı olduğu da buna göre değerlendirilmelidir. Başka bir açıdan bakacak olursak, mevcut durumdaki gibi ağır pandemi koşullarında ise işsizliğin artmasına kısmen de olsa etki edebiliyor mu buna bakılmalıdır. Bundan fazlasını beklemek hatalı olur. Zaten bunun adı da teşvik olmaz.

Örneğin: pandemi sebebi ile kapalı bir restoran ya da kafe, sırf devlet istihdamı teşvik ediyor diye ilave istihdam yapar mı? Ya da teşvik uygulamasında bu beklenmeli mi? Tabi ki beklenmemeli, zaten bunun için yürürlükte olan mekanizma “Kısa Çalışma Ödeneği” ya da “Nakdi Ücret Desteğidir” ki adından anlaşıldığı üzere bu mekanizmayı da teşvik değil destek olarak adlandırmaktayız. Çünkü burada amaçlanan şey işvereni belli bir amaç için teşvik etmek değil, oluşan zor koşullarda ekonomik ve sosyal açıdan toplumun faydasına yani kamu yararına olacak şekilde devletin maliyetleri kısmen de olsa sübvanse etmesidir. Bunun hazineye olan etkisi de doğal olarak teşvike nazaran oldukça fazladır. Şöyle ki,  Bakanlık tarafından açıklanan rakamlara bakıldığında 3,5 milyon kişi için Kısa Çalışma Ödeneği vasıtası ile 20 milyar yardım yapılırken yaz sonunda yaşadığımız kısmi normalleşmede 2,1 milyon kişinin işe dönüşünü teşvik edip 1,7 milyar TL harcamıştır. Bu da uygun şartlar oluştuğunda teşviklerin ne kadar verimli olduğunu göstermektedir.

BERAT SÜPHANDAĞ
ARTI365 DANIŞMANLIK YÖNETİM KURULU BAŞKANI