1990’ların ikinci yarısı, ABD’nin ‘tek kutuplu düzen’i hem Avrupa’da hem Asya-Pasifik’te kurumsallaştırdığı bir dönemdi. Türkiye’nin AB adaylığından Baltık ve Orta Avrupa’nın NATO’ya alınmasına; ASEAN’la yakınlaşmadan Japonya ve Güney Kore ile ittifakın derinleşmesine kadar geniş bir jeopolitik mimari Clinton-Gore ikilisince şekillendirildi. ’11 Eylül’ ile birlikte, ABD’nin güvenlik mimarisi Orta Doğu ve Körfez eksenine kaydı; Avrupa ve Asya-Pasifik’le ilişkiler yataylaştı. Ardından, Obama döneminde yeniden çok taraflılık güç kazanırken, Asya-Pasifik’in stratejik ağırlığı ‘Pivot to Asia’ doktriniyle kurumsallaştı. Obama, Trans Pasifik Ortaklığı (TPP) ve (TTIP) Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı ile, Clinton döneminde başlatılan açılımı hızlandırdı ve derinleştirdi.
Demokratların AB ve Asya-Pasifik açılımı, Trump’ın başkan olduğu ilk dönemde derhal sonlandırıldı. TPP ve TTIP iptal oldu. NAFTA masaya yatırıldı. ABD çok taraflı sistemden çekildi, küresel kurumlara mesafe konuldu. Demokrat Biden başkanlığında ise, Avrupa ve Asya-Pasifik hattına geri dönüldü. Hint-Pasifik (Indo-Pasifik) açılımı önceliklendirildi. OECD’ye 4,5 yıl sonra büyükelçi atandı ve UNESCO’ya dönüş Avrupa ve Asya-Pasifik’teki müttefiklerce alkışlandı. Derken, MAGA Hareketi’nin kaldıraç etkisiyle, Trump ikinci kez başkan oldu. Trump’ın ikinci döneminde, artık ‘Monroe 2.0’ olarak adlandırılan yeni bir ‘faz’dayız.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!