Yellen’den Trump’a

Mahfi Eğilmez – 09.11.2016

Brexit’den sonra ikinci sürpriz de ABD seçimlerinde gerçekleşti ve başkanlık seçimini Donald Trump kazandı. Anketler bir kez daha yanıldı.

Trump’ın Başkanlık yemini ederek koltuğa oturması 20 Ocak 2017 günü olacak. O tarihe kadar Barack Obama başkanlık koltuğunda oturmaya devam edecek. Yeni başkan seçildikten sonra mevcut başkan görevi devredene kadar topal ördek (lame duck) olarak adlandırılıyor. Yani yetkisi var gibi görünse de etkisi yok.

Bütün dünyada piyasaların seçimin sonuçlarına tepkisi çok sert oldu. Dolar endeksi (6 önemli, paraya karşı kurulmuş olan endeks) değer kaybetti. Buna karşılık dış finansmana bağımlı ülkelerde ters bir etkiyle Dolar yerel paralara karşı değer kazandı. Türk Lirası da bunlar arasında bulunuyor. TL, sabaha karşı değer kaybı rekor kırdı ve USD/TL kuru 3,30’ a kadar yükseldi. Sonrasında yavaş yavaş bir sakinleşme eğilimi ortaya çıktı. Bu tür belirsizlik hallerinde hep görüldüğü gibi altın hızla değer kazandı ve 1.300 USD/Ons değerini aştı.

Bundan sonra neler olur? En zor soru bu. Bu tür belirsizlik ortamlarında tahmin yapmak ve yön belirlemek oldukça zordur. Her ne kadar kaos teoremi, puslu matematik gibi yaklaşımlar bu alanda yardımcı olabilecek araçlar geliştirmiş olsalar da bunların tam olarak sonuç verebildiğini söylemek pek mümkün değil. Yine de mevcut bilgi birikimimize dayalı akıl yürütme yöntemini kullanarak geleceğe ilişkin öngörülerde bulunmaya çalışalım.

Piyasalar açısından ilk değişecek şey Fed  Başkanı Yellen’in de topal ördek konumuna düşecek olması. Yellen, muhtemelen görev süresinin sona ereceği 3 Şubat 2018’e kadar olan görevde kalacak. Ama ne olursa olsun bundan böyle artık dünya Yellen’in değil Trump’ın ne söylediğine bakacak.

Trump’ın seçim kampanyası boyunca dile getirdiği yaklaşımlardan birisi korumacılıktı. Trump, özellikle Çin’e karşı verilen dış ticaret açığına vurgu yaparak bunu önleyeceğini söylüyor. Düşüncesini yaşama geçirirse bu, Çin için iyi bir gelişme olmaz. Çünkü Çin, ihracatının önemli bir bölümünü ABD’ye yapıyor. Çin, bu hamleye karşılık vererek elindeki ABD Hazine tahvillerini ve dolarları piyasaya vermeye başlarsa bu kez bir ticaret, kur ve faiz savaşı çıkar ortaya. Çin krize girerse bu olayın bir küresel kriz kısır döngüsünü tetiklemesi söz konusu olabilir (bu konudaki yazım: http://www.mahfiegilmez.com/2015/06/kapitalizmin-sonu-mu-geliyor.html.) Korumacılık eğilimi küresel sistemi sararsa bambaşka sonuçlar karşımıza çıkabilir. Çünkü kapitalizmin temel kabullerinden birisi, David Ricardo’dan beri, uluslararası ticaretin herkesin refahını artıracağı yaklaşımıdır. Geçmişe bakıldığında bu kabulün beklendiği gibi sonuç verdiği görülüyor.

Trump, seçim kampanyası süresince vergi indirimlerinden ve deregülasyondan da (kuralları gevşetme) söz etti. Bu, bizi, Reagan ve Thatcher’in bir zamanlar şampiyonluğunu yaptığı arz yönlü ekonomi yaklaşımına götürür. Bu görüş, vergi oranlarının düşürülmesi, kuralların gevşetilmesiyle ekonominin daha fazla üretim yapacağını öne sürüyor. 1980’lerden başlayıp 2000’lerin ilk yıllarına kadar devam eden bu uygulama ahlak kurallarının da gevşemesine yol açtı. Sonuçta 2000’lerin ilk yıllarına kadar ekonomiler hızla büyüdü, üretim arttı. Ne var ki bu gelişme, sonunda gelip küresel krizle noktalandı. Şimdi yeniden o politikaya dönmek nasıl bir maliyet yaratır bilmek mümkün değil.

Türkiye’nin böyle bir ortamda ABD ile önemli sıkıntılar yaşayacağını sanmıyorum. Buna karşılık Dolardaki hızlı yükselişin devam etmesi zaten sıkıntıda olan şirketlerimizi daha da sıkıntıya sokacak. Çünkü biliyoruz ki maliyetler ve finansman büyük ölçüde Dolara dayalı. Euro’nun da değerlenmesi döviz gelirlerimizin ağırlığının Euro ile olması açısından olumlu görünüyor ama eğer maliyetler ve borçlar gelirlerden daha yakında realize oluyorsa bu ağırlığı taşımak zorlaşıyor. O nedenle dış finansmana ihtiyacımızın artacağı bu ortamda Avrupa Birliği ile ilişkilerimizi hafife almamakta yarar var. Çünkü ihracatımızın yarıya yakını bu bölgeye gidiyor.

Yıllardan beri yapmamız gereken yapısal reformları yapmayarak ya da aslında reform olmayan adımları reform gibi göstererek bugünlere gelmiş bulunuyoruz. Çinli bilgelerin öğüdünü tutup “yazın temizleseydik yağmur oluklarını” bugün daha rahat bir konumda olacaktık. Şimdi işimiz daha zor görünüyor.