Eğitim Şart

Mahfi Eğilmez – 07.09.2014

Geçtiğimiz günlerde iki önemli rapor yayınlandı. İlki Dünya Ekonomik Forumu’nun 2013 – 2014 Küresel Rekabet Raporu, ikincisi de Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı örgütünün (UNDP) yayınladığı 2014 İnsani Gelişmişlik Raporu.

Küresel Rekabette Yerimiz

2013 – 2014 Küresel Rekabet Raporu’nda (2013 sonuçlarını gösteriyor) karşılaştırmaya alınan ülke sayısı 148. Sıralama en iyiden en kötüye doğru yapılıyor. Buna göre örneğin küresel rekabette Türkiye’nin yeri 148 ülke arasında 45. sırada dediğimizde, bu, bizden iyi durumda 44 ülke, bizden kötü durumda 103 ülke bulunduğunu gösteriyor. .

Aşağıda 2013 yılına ilişkin küresel rekabet endeksinin ayrıntı göstergelerinden seçtiğim bazı göstergeleri 2012 yılı sonuçlarıyla karşılaştırmalı olarak yer veriyorum.

Gösterge 2013 Sırası 2012 Sırası
Küresel rekabet endeksi 45 43
İç tasarruflar / GSYH 117 115
Enflasyon 122 93
Krediye ulaşma kolaylığı 64 29
Bankaların sağlamlığı 38 22
İnovasyon kapasitesi 77 48
Şirketlerin ARGE harcaması 89 56
Patent başvurusu 42 42
Eğitim sisteminin kalitesi 89 82
Yargı bağımsızlığı 101 83

 

Küresel rekabet endeksinde 148 ülke arasında 2012 yılında 43. sıradayken 2013’de 45. sıraya gerilemişiz.

Raporda birçok gösterge ele alınıyor. Birkaç gösterge dışında Türkiye hepsinde ya gerilemiş ya da yerinde saymış bulunuyor. Burada en çarpıcı olanlarına yer verdim. İç tasarrufların GSYH’ya oranında ve enflasyonda geri gittiğimizi biliyorduk ama doğrusu ya krediye ulaşmada ve bankaların sağlamlığında bu kadar geri gittiğimizi beklemiyorduk. Özellikle bankalar konusu önemli. Buraya özel dikkat harcamak ve kazanılmış tek avantajı yitirmemek gerekli. Asıl çarpıcı düşüşler buluşlarla, teknolojiyle ilgili olan göstergelerde karşımıza çıkıyor. İnovasyon kapasitesinin düşmesinde kuşkusuz şirketlerin araştırma ve geliştirmeye (ARGE) harcadıkları paraların azalması yatıyor. Şirketlerin, para kazanma yolu olarak, kendi yaptıkları işleri geliştirmek yerine müteahhitlik işine girmesi bu gelişmenin normal olduğunu gösteriyor. Bir başka çarpıcı düşüş de eğitim sisteminin kalitesinde. Eğitim sisteminin kalitesini artırmak bir yana, iyiden iyiye düşürdüğümüz ortaya çıkıyor. Eğitim yatırımı, vergiden düşmenin bir aracı olunca, özel kesimin açtığı okulların çoğunun bilimsel eğitime hizmet etmekten çok şirket kazancına hizmet etmeyi hedeflediği anlaşılabiliyor. Yargı bağımsızlığında geldiğimiz noktayı ise sanırım söylemeye bile gerek yok.

İnsani Gelişmişlikteki Yerimiz

2014 İnsani Gelişmişlik Raporu’nda (2013 sonuçlarını gösteriyor) karşılaştırmaya alınan ülke sayısı 187. Türkiye, insani gelişmişlik sıralamasında, bu 187 ülke arasında 69. sırada bulunuyor. 2012 yılında da aynı sıradaydı. Yani son bir yılda yukarılara gidememiş. Oysa önceki yıllarda Türkiye ciddi sıra yükselmeleri sağlamış, yukarıya tırmanmaya başlamıştı.

Rapor oldukça ayrıntılı tablolar ve analizler içeriyor. Bunları buraya tablolaştırarak taşımam mümkün olmadığı için sadece geçmiş yıllarla ve rakip ekonomilerle karşılaştırmalara değineceğim. Türkiye, 2004 sonrasında raporun kapsadığı alanların çoğunda, eğitimde, kadın katılımında, yaşam kalitesinde vb gelişme sağlamış görünüyor. Ne var ki bu gelişim son yıllarda yavaşlamış, 2013’de ise durmuş bulunuyor. Oysa Türkiye’nin yukarıda küresel rekabet raporuna değinirken de vurguladığım gibi bilimsel eğitimin kalitesini yükseltmesi, kadının sosyal yaşama ve iş yaşamına daha fazla girmesini sağlaması, yaşam kalitesini artırması gerekiyor. Bunlar, orta gelir tuzağından çıkmak için gerekli olan adımlar.

Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkıp çıkamayacağı bence büyük ölçüde buluş yapabilmesine, teknolojiye katkı yapabilmesine, insani gelişmişlik sırasını ileri götürmesine bunlar da en başta da ortalama eğitim süresini ve kalitesini artırmasına bağlı. Tablo bu açılardan oldukça moral bozucu görünüyor.

İki raporun bir arada değerlendirilmesi, çeşitli alanlarda ama asıl olarak eğitim alanında doğru işler yapamadığımızı ortaya koyuyor. Liseleri çağdaş, bilimsel eğitim kurumları haline dönüştüremezsek, üniversite sayısını değil de üniversite eğitiminin kalitesini artırmayı beceremezsek, bilimle ilgisi olmayan, kendi dalındaki temel bilgileri bile tam olarak anlayamamış insanların çoğunlukta olduğu bir ortamla karşılaşmamız kaçınılmaz görünüyor. Böyle bir ortamda, insanlar bilimle uğraşmaz, buluş yapılamaz, teknolojiye katkı getirilemez. Belki, geçmişte olduğu gibi, mevcut duruma nefes aldıracak yeni organizasyonlarla, bir süreliğine iyi bir makro görünüm yaratılabilir, ne var ki bu tür geçici düzeltmeler, bizi bırakın dünyanın en büyük on ekonomisi arasına sokmayı, içine düştüğümüz orta gelir tuzağından bile çıkarmaya yetmez.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir