Mahfi Eğilmez – 29.08.2015
Kur niçin yükselir?
Üç nedeni olabilir: (1) Ülkede enflasyon olduğu için bu gelişme paranın dış değerine de yansır. (2) Ülkenin riskleri artmaya başladığı için ülkeden dışarı döviz çıkışı olur ya da ülkeye yeterince döviz girmemeye başlar. (3) Rezerv para sahibi ülkelerde (ABD, Euro Bölgesi, İngiltere, Japonya gibi) ekonomi bizim ekonomiden çok daha iyiye gidiyor olabilir.
Kur yükselirse ne olur?
TL, yabancı paralara karşı değer kaybettikçe ithal mallarının maliyeti ve dış finansman maliyeti artar. Türkiye’nin ithalatında büyük ağırlık enerji ve diğer hammaddeler, ara malları ve sermaye mallarında yani üretimde kullanılan mallarda olduğu için ithal mallarının maliyetinin artması üretim maliyetlerinin artması demektir. Üretim maliyetlerinde ortaya çıkan bu artışlar ister istemez üretim fiyatlarına yansır ve manşet enflasyon yükselir.
Enflasyon yükselirse ne olur?
Enflasyon yükselirse reel faiz (enflasyondan arındırılmış faiz) yetersiz kalır. Reel faiz yetersiz kalınca tasarruflar düşer ve bankalardaki mevduat başka alanlara kaymaya başlar. Bankalar, kaynak kaybına uğramamak için ister istemez nominal faizleri artırmak zorunda kalırlar. Bu çerçevede ikinci el tahvil piyasasının göstergesi durumunda olan gösterge faiz de yükselir.
Faizi yükselten etki nedir?
Türkiye’de, bu dönemde, faizi yükselten neden TL’nin iç ve dış değerinin düşmesidir. TL, son dönemde hem yabancı paralara karşı değer kaybetmiş hem de içerideki satın alma gücünde düşüşle karşılaşmıştır (enflasyon.) Kurun daha fazla yükselmesi, enflasyonun daha fazla yükselmesine yol açar. Bunu önlemek için Türkiye’ye daha fazla yabancı para girişi sağlamak gerekir. Bunun da iki yolu var: (1) Riskleri düşürmek, (2) Faizi artırmak. Türkiye riskleri düşüremediği için piyasa faizi yükselmektedir.
Riskler nasıl düşürülür?
Türkiye’nin hızlı büyümeyi yakaladığı dönemlerde riskleri daha düşük algılanıyor ve ülkeye daha çok yabancı kaynak giriyordu. Büyümenin düşmesiyle birlikte risk algılaması da arttı. Risk algılamasının artmasında büyümedeki düşmenin yanında etkili olan başka unsurlar da var. Örneğin Türkiye’de siyasal istikrar kayboldu, terör olayları tırmandıkça tırmandı, çözüm süreci gündemden düştü, hatta iş çözümsüzlük sürecine dönüştü, komşularla ilişkiler bozuldu. Buna karşılık Türkiye’nin bir an önce potansiyel büyümesine geri dönmesi birçok olumsuz algıyı giderecek bir hamla olabilir.
Büyüme nasıl artırılır?
Para politikası belirli bir dengeyi yerinde tutabilmek veya özellikle fiyatlar alanından gelecek dalgaları giderebilmek için kullanılabilecek bir politikadır. Para politikası, ekonomiyi harekete geçirmekte fazlaca etkili bir politika değildir. Para politikasının ekonomiyi harekete geçirmekte etkili olabileceği tek hamle para basmaktır. Fed ve İngiltere Merkez Bankası bunu yapmıştır. AMB ve Japonya Merkez Bankası bunu denemekte ve şimdilik başarılı olamaya doğru yol almaktadır. Türkiye bunu iki nedenle yapamaz: (1) Bu politikayla başarılı olan ekonomilerin paraları rezerv paradır oysa Türkiye’nin parası rezerv para değildir. Dolayısıyla bu alanda atacağı adımın tamamı içeriye yansır. Yani maliyeti dışarıyla paylaşamaz. (2) Söz konusu ekonomilerde enflasyon 0 – 2 arasındadır. Türkiye’de ise yılın yüzde 7 – 8 dolayında tamamlanması beklenmektedir.
O halde büyümeyi uyarabilmek geriye maliye politikası kalıyor. Kamu harcamalarında bir defalık artışlar yapılabilir. Örneğin devlet memurlarına ve emeklilere yılsonuna kadar kalan sürede birer aylık ikramiye 4 taksit halinde verilebilir. Bu ödemeler iç piyasayı canlandırabilir. İç piyasadaki canlanmanın da büyümeyi olumlu etkileyeceğini söyleyebiliriz. Enflasyon üzerinde bir miktar olumsuz etkisi olacağı kuşkusuz olsa da bunların harcamaya dönüşeceği ve o harcamaların başkaları için gelir ve yeniden harcama yaratacağını düşünürsek önemli bir bölümünün KDV, ÖTV ve gelir vergisi olarak devlete geri döneceğini düşünebiliriz.
TCMB faizi yükseltmeyince ne oluyor?
TL’nin yaşadığı değer kayıpları bankaların daha yüksek faiz vermesini kaçınılmaz kılıyor. Yabancı kaynakları Türkiye’ye getirenler, Fed’in faiz artıracağı beklentisi sonucu ya bu kaynakları alıp gidiyorlar ya da eskisi kadar kaynak getirmiyorlar. Önümüzdeki bir yıl için mevcut dış borçlardan vadesi gelecek olanları çevirebilmek ve cari açığı da finanse etmek için yaklaşık 200 milyar dolara ihtiyacı olan Türk ekonomisi ister istemez faizi yükseltiyor. Bankalar mevduat faizini artırıyor. TCMB, haftalık repo ihale faizi (% 7,5) ile gecelik borç verme faizi (% 10,75) uygulamasının ortalaması olan ağırlıklı ortalama maliyetini yüzde 8,7 dolayında tutuyor. Yani bankalara ortalama yüzde 8,7 faiz ile fon sağlıyor. Bankaların mevduata verdiği faizle (ki bunun vergi sonrası net oranı % 9,5 – 10 dolayında bulunuyor) TCMB’den aldıkları borç için ödedikleri faiz arasındaki fark açıldıkça TCMB, bankaları vatandaştan daha ucuza fonlayarak kısmen bankaların faizi daha fazla yükseltmesini önlemiş oluyor.
Kısa vade – uzun vade farkı
Buraya kadar anlattıklarım kısa vade sorunlarıdır. Kısa vadeli sorunların çözümüyle uzun vadeli sorunların çözümü farklıdır. Kısa vadede faizle, harcama artırarak ekonomide yeni denge oluşumu sağlanabilir. Kısa vadeli önlemler bir anlamda uzun vadede yapılması gereken işler için zaman kazandırıcı hamleler olarak düşünülmelidir. Bu hamleleri uzun vadeye taşıyabilmek için yapısal reformlar gibi çok daha temelli işlere girişmek gerekir.