Gelecekteki Türkiye Ekonomisi İçin

Türkiye’nin ekonomik görünümü önümüzdeki 15 yılda oldukça farklı bir konuma gelecek. Uzun vadeli ekonomik büyümeyi sağlamak için sayısı artan nitelikli işgücünden yararlanma fırsatı olan Türkiye sahip olduğu seçenekler sayesinde gelecek 15 yılda küresel ekonomik ligde üst basamaklara tırmanırken dünyadaki en büyük 10 ekonomi arasında yer alacak. Başarısı, ulusal düzeyde önemli olan sektörlerin gelişimi gibi çeşitli etkenlere dayanacak. Bazı sektörlerin Türkiye’nin büyümesinde itici güç olma potansiyeli bulunuyor.

Rapor gelecek 15 yılda bölgesel ve uluslararası uzmanlık merkezi haline gelme potansiyeline sahip olan beş sektörü ele alıyor. Türkiye’nin zengin doğal kaynakları, gıda ve içecek sektörü için büyüme ve yeni ihracat pazarlarına açılma fırsatını yaratıyor. Devam eden doğrudan yabancı yatırım, büyüyen bir tarımsal Ar-Ge sektörünün geliştirilmesine yardımcı olabilir. Türkiye’nin önümüzdeki yıllar içinde değer zincirinde yaşayacağı tırmanış, yabancı yatırımcıların faydalanmak isteyebilecekleri Türkiye’nin zengin yenilenebilir enerji kaynaklarının etkili olduğu alternatif enerjilere doğru yaşanacak bir geçiş ile desteklenebilir. Turizm sektörü ise orta vadede güçlü bir biçimde büyümesi beklenen gelişmekte olan bir pazar demografisinden yararlanma fırsatına sahip. Ve bu sektörlerin hem destekleyicisi hem de ekonomiye direkt etkisi nedeniyle finans sektörü Türkiye’nin güçlü geleceği için büyük fırsatlar ve potansiyeller içermekte.

Genç ve eğitimli işgücü piyasası Türkiye’nin işgücü piyasası, ekonomisi için sağlam bir büyüme ivmesi yaratma potansiyeline sahip. Önümüzdeki 30 yılda Türkiye nüfusunun beşte bir oranında artarak 90 milyona ulaşması bekleniyor. Buna karşılık Çin nüfusunun %1’in biraz üzerinde bir artış göstermesi öngörülüyor. Öte yandan Türkiye nüfusu bugüne kıyasla daha genç ve daha eğitimli olacak. Gelecek yıllarda Türkiye nüfusunun yarısından fazlasının 40 yaş altında olması beklenirken bu oran Çin’de %40.2 olması bekleniyor. İyi yapılandırılmış bir üniversite sistemi gelecek kuşakları daha yüksek nitelikli işler için yetiştirebilir. Daha fazla değer işgücü piyasasında yaşanacak olumlu gelişmeler daha yüksek katma değerli sektörlere hareketi destekleyecek ve bu durum da önümüzdeki 15 yılda Türkiye’de bazı uluslararası uzmanlık merkezlerinin ortaya çıkması için potansiyel oluşturacak. Hükümetler bu gelişmelerin desteklenmesinde önemli bir role sahip olabilir. Halihazırda bu geçişi kolaylaştırmayı hedefleyen bazı reformlar mevcut. Bu kapsamda rekabet ederek üst basamaklara tırmanan şirketleri desteklemek için yüksek vergi indirimleri, krediler ve hibeler sağlayan Ar-Ge teşvik programları uygulanıyor. Enerji, hizmet ve altyapı sektörlerinin özelleştirilmesi verimliliği destekleyecek ve üretkenliği artıracak.

Üstesinden gelinecek riskler tahminlerde de belirtildiği gibi, Türkiye’nin tam potansiyeline ulaşabilmesi için aşması gereken bazı büyük ekonomik zorluklar söz konusu. Örneğin, süre gelen mevcut cari açığın azaltılması için ihracata daha fazla ağırlık verilmesi fayda sağlar. Ayrıca, ekonominin mevcut yapısı enflasyonun yükselme potansiyelinden hala etkilenebilecek durumda ve sıkı para politikaları genellikle döviz kurlarının değer kazanmasına ve dolayısıyla ihracatın zarar görmesine neden oluyor. Anahtar yapısal reformlar Türkiye yüksek katma değerli sektörlere doğru kaydıkça, diğer ekonomiler karşısında rekabet gücünün artırılması için yapısal reformlara daha fazla önem verilmesi bekleniyor. Daha uzun vadede sürdürülebilir büyümenin desteklenmesi amacıyla ulaşım altyapısının, hukuki çerçevenin ve vergi tahsilâtının etkinliğinin iyileştirilmesi hükümetin gündeminde öncelik açısından üst sıralarda yer alabilir. Potansiyel uzmanlık merkezleri destekleyici bir ekonomik, sosyal ve politik çevrenin varlığının yanı sıra ulusal sektörlerin başarısı da uzun vadede Türkiye’nin büyümesinin desteklenmesinde önemli bir rol oynayabilir. Çeşitli sektörlerin bu büyümeyi yönlendirme potansiyelleri var ve öyle görünüyor ki önümüzdeki yıllar içinde kilit sektörlerin veya uzmanlık merkezlerinin geleceği Türkiye ve dünya ekonomisinde yaşanan değişiklikleri yansıtacak biçimde şekillenecek. Önümüzdeki 15 yılda Türkiye’nin potansiyel uluslararası uzmanlık merkezlerinden bazıları: • Gıda ve içecek • Tarımsal Ar-Ge ve hizmetler • Alternatif enerji • Turizm • Finans.

Gıda ve içecek

Günümüzde Türkiye gıda ürünlerinin üretimi, işlenmesi ve büyük Avrupa ve Ortadoğu pazarlarına ihracatı konusunda bölgesel üs konumunda. Tarımsal çeşitliliği ve uygun iklimi ülkenin gıda işleme sektörüne sürekli hammadde tedarik etmesine imkân verirken gıda ve içecek alanında büyük bir ihracatçı konumunda olmasını da sağlıyor. Türkiye şimdiden ham gıdadan işlenmiş gıda ürünlerinin ihracatına geçiş yaparak zincirdeki yükselişine başladı.

Önümüzdeki yıllar içinde Türkiye’nin gıda ve içecek pazarı hem yerel hem de uluslararası düzeyde artan talepleri karşılayacak şekilde konumlanmış olması nedeniyle genişlemeyi sürdürme potansiyeline sahip. Tüketici tercihlerinin hazır ürünler üzerine yoğunlaşması ve süpermarket sayısının yükselmesi, artan nüfus, yükselen gelirler, şehirleşme ve organize perakendeciliğin genişlemesi gibi gelişmelerle birleşince işlenmiş, ambalajlanmış ve dondurulmuş gıda sektöründe fırsatlar yaratacak. Güneye ve batıya ihracat Türkiye Avrupa, Orta Asya ve Ortadoğu’ya olan coğrafi yakınlığını kullanarak bu ihracat pazarlarındaki ihtiyaca da hizmet edebilir. Türkiye’nin Ege, Karadeniz ve İç Anadolu bölgeleri, günümüzde tüm organik gıda ihracatının %85’inin hedefi olan Avrupa’daki sağlık bilinci yüksek tüketicilere yönelik organik gıdaların üretimi için oldukça uygun. Bunun yanı sıra artan yerli ve yabancı İslam nüfusuna yönelik olarak helal gıda piyasasına yoğunlaşma fırsatı da ortaya çıkabilir. Örneğin bugün Körfez İşbirliği Konseyi’ne yapılan ihracat toplam ihracatın yalnızca %6’lık bir kısmını oluştururken ve pazarın boyutu ve uzun vadede büyüme potansiyeli sayesinde Ortadoğu’ya yapılan ihracatın payının yükselmesi beklenebilir.

Tarımsal Ar-Ge ve hizmetler

Türkiye’de rekabetçi bir gıda ve içecek sektörünün gelişmesi, bölgede tarımsal Ar-Ge noktası oluşturmaya doğru ilk adımların atılmasını da beraberinde getirdi. Bu durum, Ar-Ge ile tarım sektöründe verimin artırılmasına olanak tanıyor.

Ar-Ge’de cesur ve iddialı Türkiye, tarımsal değer zincirini büyütmek için çalışmalara başladı. 2011 yılının Şubat ayında, hükümet Türkiye’nin ilk tarım “teknoparkı” için onay verdi. İleri teknoloji Ar-Ge, sera sistemleri, tohum ve toprak ıslah yöntemlerini kullanarak küresel tarımda en rekabetçi bölgelerden biri olmayı hedefliyor. Bu konudaki kararlılık şimdiden büyük şirketlerin ilgisini çekmeye başladı. Çok uluslu bir tarım şirketi olan Monsanto’nun Türkiye’de tohum verimini artırmak için testler yaptığı birkaç köklü tesisi bulunuyor. Yeni bilgilerin aktarılması önümüzdeki 15 yılda, “Ar-Ge yoğun” yabancı şirketler Türkiye pazarına girme imkânı bulacaklar, yurtiçinde de eğitimli nüfustan ve inovasyonu destekleyen olumlu teşviklerden faydalanarak yeni şirketler kurulacak. Yabancı ileri teknoloji firmalarının ülkeye girişi de uzmanlık merkezine güç veren bir etki oluşturacak. Tarımsal Ar-Ge’de uzmanlık merkezinin kurulması, yerel tarım sektöründe verimin artırılmasına yardım edecek, ayrıca gıda ve içecek sektörü gibi ilgili diğer alanları da destekleyecek. Sektörün oturması ile birlikte Ortadoğu ve Afrika gibi bölgeler, tarımsal endüstri için Ar-Ge ve ilgili hizmetlerin ihraç edileceği verimli bölgeler haline gelebilir. Özellikle de kapasitenin altında tarım yapılan geniş ve verimli arazilere sahip Afrika, bu endüstri için cazip bir ihracat pazarı olma potansiyeli taşıyor.

Alternatif enerji

Türkiye’nin sıcak iklimi ve doğal su yolları, ülkenin kurulu gücünün üçte birinin yenilenebilir kaynaklardan oluşmasını sağlıyor. Özellikle hidroelektrik ve güneş enerjisi yönünden çok zengin olan Türkiye, yenilenebilir kaynaklarını yurtiçinde artan enerji talebinin büyük bir kısmını karşılamak için kullanacak. Sektörde büyüme için de birçok yeni fırsat ortaya çıkacak, ülkenin potansiyel hidroelektrik kapasitesinin yarısı hala işletilmeyi bekliyor. Türkiye, 2009 yılında güneş enerjisi ile sıcak su elde etmede kurulu güç açısından Çin’den sonra gelerek dünya 2.si olurken, ülkedeki yüksek güneş alma seviyesi, gelecekte çoğu Avrupa ülkesine oranla daha fazla enerji üretme potansiyeli olduğunu gösteriyor. Ege kıyıları, birkaç büyük volkanik araziyi ve rüzgâr santrali potansiyeli olan yerleri bünyesinde bulunduruyor; ancak şu anda tüm bu kaynaklardan ülkenin toplam elektrik üretiminin sadece %1’i sağlanabiliyor.

Öncü şirketlerin desteklenmesi önümüzdeki yıllarda devletin ve yabancı şirketlerin yapacağı yatırımlarla, kapasite genişleyebilir. Ülkenin petrole olan bağımlılığı, hükümeti enerji teknolojilerine yatırım teşvikleri vermeye iterken 2005’ten bu yana çevresel Ar-Ge için 57 milyon doların üstünde harcama yapıldı. Alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik doğrudan yabancı yatırım miktarı 2008 yılından bu yana 2,5 milyar dolara ulaştı. Doğal avantajlardan gelir elde edilmesi Türkiye için belirli bir hacim yakalandığında, Avrupa’ya yeşil enerji ihracatı yapmak ve bu alanda danışmanlık veren uzmanları ve teknolojileri yurtdışına göndererek yerel uzmanlıktan yararlanmak için fırsatlar doğabilir. Bu fırsatlar, Türkiye’de büyüyen bir alternatif uzmanlık merkezi geliştirmeye de yardımcı olabilir.

Turizm

Muhteşem sahil şeridi, sıcak iklimi ve tarihi, kültürel ve doğal cazibe merkezleri ile Türkiye çok tercih edilen bir tatil merkezi. 2010 yılında tüm dünyada en popüler 7. tatil ülkesi olan Türkiye 27 milyon ziyaretçi ağırladı. Farklı birçok alanı içeren ve geniş turist yelpazesine hitap eden Türk turizm sektörü bu özelliği ile dünya turizm sektöründeki dalgalanmalardan bir ölçüde korunuyor. 2009 yılında küresel turizm sektörünün %3,5 oranında küçülmesi, buna karşılık Türkiye’ye gelen ziyaretçi sayısı yaklaşık %3 artması bunun en somut örneğini oluşturuyor. Türkiye, yükselen orta sınıf için cazip Türkiye, halihazırda İngiliz, Alman ve Rus turistler için popüler bir tatil ülkesi ve bu grup da ülkeye gelen tüm yabancı ziyaretçilerin üçte birinden fazlasını oluşturuyor. Gelecek 15 yılda, Türkiye gelişmekte olan ülkelere seyahat etme meraklısı orta sınıfı da çekmek için oldukça iyi bir konumda. Türkiye halen bazı gelişmiş ülkelerdeki köklü turizm merkezlerine oranla gelişmekte olan ülkelerden gelen daha fazla sayıda ziyaretçiyi ağırlıyor. Türkiye’deki yabancı ziyaretçilerin yaklaşık %43’ü gelişmekte olan ülkelerden gelirken, bu segment ABD’de toplam ziyaretçilerin %22’sini ve İtalya’da ise %10’unu oluşturuyor. Son dönemlerdeki vize kaldırma anlaşmaları sonucunda ülkenin doğudaki komşuları İran, Gürcistan ve Suriye’den de daha çok turist geliyor. Ayrıca Çin pazarı tüm ülkelerin iştahını kabartırken ülkemizde Çinli turistlerin ilgisini çekebilecek çok alternatif olması Çin pazarına yoğunlaşılması gerektiğinin işareti. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yapılan tahmine göre uzun vadeli iklim değişikliği modelleri Türkiye’nin ideal tatil havası olan 27 °C’lik sıcaklığa daha çok yaklaşması ile sonuçlanabilir. Böylece, Türkiye güneş isteyen Avrupalı turistlere daha çok hitap ediyor olacak. Geleceğe yönelik tüm bu trendleri dikkate alan basit bir model kullanarak Türkiye’nin, yıllık ziyaretçi sayısı bakımından İngiltere’yi geçme ve neredeyse İtalya’yı yakalama potansiyeline sahip olduğu sonucuna varılabilir.

Finans

Türk bankacılık sektörü öncülüğünde finans sektörü gerek Avrupa’da gerekse de dünyada risk algısı olarak oldukça saygın bir konuma sahip. Bunun yanısıra yabancı yatırımcıları Türkiyeye daha çok kazandırabilmek için finans sektörünün güvenli olduğunu göstermek de oldukça önemli. Bu anlamda bankaları denetleyen kamu otoritesi BDDK’ya büyük iş düşüyor. Son yıllarda tüm dünya ile birlikte artan oranda işlem hacmine sahip türev piyasalar ülkemizde faiz dışı alternatif korunma yöntemi sağlama açısından reel sektör firmalarının gözdesi. Bununla birlikte tüm dünyada 700 trilyon dolar işlem hacmine sahip bu ürünlerin Türk finans sektörüne büyük hasara uğratmaması için kamu otoritelerince iyi denetlenmesi gerekmekte. Bu durum yabancı yatırımcı açısından da piyasaların daha şeffaf ve güvenilir olduğu imajını verecektir.

Tüm dünyada giderek  hız kazanan teknolojik gelişmeler finans sektörünü de etkilemektedir. Artık işlemleri bankalara gitmeden herhangi bir yerde ve herhangi bir zamanda yapabilmekteyiz. Bu mobil bankacılık ve internet bankacılığının bu denli hızlı yükselmesi Türk finans sektöründe piyasaların güvenli biçimde işlemesi için yakından izlenmesinin gerekli olduğunu göstermektedir.

Alper Kuray