“Değersiz Alacağın” Değeri

I-Değersiz Alacağın Değeri Nereden Gelmektedir?

Değersiz alacak, ortada bir alacağın söz konusu olması, bu kapsamda da işletme kayıtlarına hasılat olarak girmiş (bu konuda aksi yönde görüşler ve özelgeler de mevcuttur) ve bu mahiyetteki alacağın tahsilinin artık imkansız/imkansıza yakın hale gelmiş bulunmasıdır.

Vergi Usul Kanunu (VUK) kapsamında bir alacağın değersiz alacak olarak değerlendirilip zarar yazılabilmesi için bu alacağın iş ile ilgisinin bulunması, kısacası ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması gerekmektedir. Ayrıca, alacağın gerçek bir faaliyete dayanması gerekir. Bu kapsamda işletmenin gerçek bir faaliyetine dayanmayan, ticari iş ve işletme ile ilgisi bulunmayan, işletmenin kârını etkilemeyen, işletme sahibinin şahsi nitelikteki alacaklarının değersiz hale gelmeleri durumunda bu nitelikteki alacakların gider kaydedilmesi mümkün değildir.

Bir başka ifadeyle, artık alacağın tamamen tahsil imkanının kalmamasına ilişkin bir durumu temsil ettiğinden, bu açıdan vergi hukuku ilkeleri açısından değersiz alacak şüpheli alacaklardan ayrılmaktadır. Şüpheli alacak durumunda alacağın tahsilatına ilişkin beklenti yasal koşullar itibariyle devam etmektedir ve alacağın tasarruf değeri henüz tam olarak kaybolmamıştır. Zarar ile gider kavramı muhasebe ilkeleri kapsamında özdeş olmasa da, vergi matrahı açısından aynı sonucu vermektedir.

Keza, alacağın değersiz alacak niteliğinde olması daha önceden hesaplanarak beyan edilen KDV tutarının da düzeltilmesi ve indirim olarak dikkate alınması açısından şüpheli alacağa nazaran başka bir önemli avantaj daha yaratmaktadır.

7104 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile KDVK’nın 29/4. maddesinde de değişiklik yapılmış; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 322. maddesine göre değersiz alacaklara ilişkin hesaplanan ve  satıcı tarafından beyan edilen KDV’nin de , alacağın zarar yazıldığı vergilendirme döneminde satıcı nezdinde indirim konusu yapılması imkanı getirilmiştir.

Şu kadar ki, Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesine göre karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan katma değer vergisinin bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde  gelir olarak dikkate alınması  şarttır. Bu kapsamda, örneğin tasdik edilen konkordato projesi nedeniyle alacağının bir kısmını alamayacak olan alacaklı KDV tutarını konkordato projesinin onaylandığı vergilendirme döneminde ve en geç ilgili takvim yılının sonuna kadar İndirim KDV hesaplarına alması gerekecektir.

Alacağın değersiz alacak olarak dikkate alınacağı takvim yılı dışında indirim imkanı hukuken kalmayacaktır. KDV nin indirim imkanı genel kural dışında yorumlanamaz. Ayrıca, İndirim KDV olarak dikkate alınacak tutarın da yasal kayıtlarda düzeltilmesi gerekecektir. VUK’un 323. maddesi kapsamında şüpheli alacaklar karşılığı ayrılmak suretiyle daha önce gider hesaplarına dahil edilmiş KDV mevcut ise; bu tutarın da daha sonra değersiz alacak vasfının kazanıldığı durumda KDV’sinin indirim konusu yapılacağı dönemde gelir hesaplarına dahil edilmek suretiyle dikkate alınması gerekmektedir.

Konuyla ilgili Makalemize “https://www.adenymm.com.tr/konkordatoya-giden-sirketler–iki-ayri-vergi-odemek-zorunda-kalabilirler” adresinden erişebilirsiniz.

23 seri nolu KDV Genel Tebliğine göre  1/1/2019 tarihinden itibaren, 213 sayılı Kanunun 322 nci maddesine göre “değersiz hale gelen alacaklara” ilişkin hesaplanan ve beyan edilen KDV’nin indirim konusu yapılması mümkündür. 213 sayılı Kanunun 323 üncü maddesine göre karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan KDV’nin bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gelir olarak dikkate alınması şarttır.

Söz konusu KDV tutarı, alacağın zarar yazıldığı tarihi kapsayan vergilendirme dönemi 1 No.lu KDV Beyannamesinin “İndirimler” kulakçığında “İndirimler” tablosunda 111 kod numaralı “Değersiz Hale Gelen Alacaklara İlişkin İndirilecek KDV” satırı aracılığıyla indirim konusu yapılır ve değersiz hale gelen alacağa ilişkin borçlu mükellef bilgilerini içeren beyanname eki form doldurulur.

II-Değersiz Alacak Nedir?

213 sayılı Vergi Usul Kanunun 322 nci maddesinde kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre “tahsiline artık imkân kalmayan alacakların” değersiz alacak olduğu ve söz konusu alacakların bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybedecekleri ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilecekleri hüküm altına alınmıştır.

Anılan madde uyarınca, kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacak olarak nitelendirilmiştir. Görüldüğü gibi değersiz alacak; kaybedilmiş, tahsiline artık imkan kalmamış, değeri sıfıra inmiş bir alacaktır. Kanuni düzenlemeye göre alacağın tahsil imkanının kalmadığının, kazai bir hükümle veya kanaat verici bir vesika ile tevsik edilmesi icap etmektedir.

Bize göre, her ne kadar tasarruf değeri sona ermiş bir alacak dahi olsa, şahsi kefalete bağlanmış bulunan veya çeşitli teminatları barındıran alacaklar bu kefil ve teminat devam ettiği sürece kazai bir hüküm veya kanaat verici vesika olsa dahi değersiz alacak olarak zarara intikal ettirilemezler. Şüpheli alacak için aranan kanuni ilke, değersiz alacak kavramının mahiyeti gereği kendiliğinden aranmalıdır.

Kazai bir hüküm”den anlaşılması gereken, alacağın tahsili için kanun yollarına başvurulmuş olması, icra takibinin yapılmış bulunması, bu müracaatlar ve takipler sonunda, alacağın ödenmeyeceğine hakim tarafından hükmedilmiş olmasını ifade etmektedir.

“Kanaat verici vesika” ise içeriği ve kapsamı net ve açık olmayan bir terim olup, bu teriminden ise ödemeyi imkansız hale getirmiş hal ve sebepler sonucu ortaya çıkmış belgeler anlaşılmalıdır. 

Alacağın tahsil güçlüğünün objektif ve inandırıcı belgelerle ortaya konması değersiz alacak uygulaması bakımından büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde alacakların tahsilinin mümkün olmadığının takdiri mükellefe bırakılmış olur. Böyle bir boşluk bırakmamak amacıyla kanun koyucu değersiz hale geldiği ileri sürülen alacağın ciddi olarak takip edildiğine ilişkin çabaların kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesika ile tevsikini öngörmüştür.

Ayrıca, alacağın değersiz hale geldiği yıl hesaplarına zarar olarak yazılması gerekmekte olup, ilgili olduğu yılda zarar yazılmayan alacağın sonraki yıllarda dikkate alınması da mümkün bulunmamaktadır. Yani, kazai bir hüküm veya kanaat verici vesika 2019 yılına aitse, ancak 2019 yılında alacak zarar yazılabilecektir. Mükelleflerin bu konuda tercih hakkı yoktur. 

Kanaat verici bir vesikadan ne anlaşılması gerektiği hususunda ise kanunda yeterli açıklık bulunmamaktadır. Ancak, vergi hukuku uygulaması bakımından kanaat verici vesikalara genel olarak örnek olarak aşağıdaki belgeler sayılabilir (bu örnekler çoğaltılabilir).

-Borçlunun herhangi bir mal varlığı bırakmadan ölümü veya Medeni Kanunun 31 ve izleyen maddelerine göre mahkemelerce borçlu hakkında verilen gaiplik kararı ve mirasçıların da mirası reddettiklerine dair sulh hukuk mahkemelerince verilmiş bulunan mirası red kararı,

-Borçlu aleyhine alacaklı tarafından açılan davayı borçlunun kazandığına dair mahkeme kararı,

-Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgeler-Sulh Anlaşmaları,

Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tabi tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler[1],

-Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması-mahkeme kararıyla tasdik edilmiş konkordato anlaşması,

-Borçlunun dolandırıcılıktan mahkum olması ve herhangi bir malvarlığı bulunmadığını belgeleyen resmi evrak,

-Borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat dosyasının kaldırıldığını ve yasal süresi içerisinde yenileme talebinde de bulunulmadığını gösteren icra memurluğu yazısı,

-Gerek doğuşu, gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar, (Alacaklının tek taraflı irade beyanı ile alınmasından vazgeçilen alacakların, değersiz alacak olarak zarar kaydı mümkün değildir.)

-Alacağa yönelik yapılan icra takibi dosyasının borçlunun bulunamaması nedeniyle takipsizlik kararıyla kapatılması ile borcun tahsili yönünde fiili olarak imkansızlık durumu ortaya çıktığından söz konusu alacağın değersiz alacak olarak kabul edilmesi mümkündür.  

III-Semeresizlik Belgesi, Rehin Açığı Belgesi ve Aciz Vesikaları:

Semeresizlik Belgesi: Semeresizlik belgesi, borçlunun bilinen tüm adreslerinde yapılan icra işlemlerinin sonuçsuz kalması ve borçlunun haciz yapılacak başkaca bir adresinin tespit edilememiş olması, ilgili yerlere yapılan haciz müzekkerelerinden herhangi bir sonuç alınamaması ve tahsilat yapılamadığını gösteren ve alacaklının talebi üzerine icra müdürlüğünce kendisine verilen bir belgedir. Dolayısıyla, söz konusu belge ile borçlunun borcu ortadan kalkmamakta olup, borçlunun tespit edilebilecek bir adresi bulunması halinde icra işlemine devam edilebilmektedir.

Buna göre, semeresizlik belgesinin alacaklı açısından değersiz alacağın ispatı açısından kanaat verici vesika olarak kabul edilmesi mümkün bulunmadığından, söz konusu alacağa ilişkin olarak ilamsız takip ödeme emri ile takip neticesinde İcra Müdürlüğünce düzenlenen “Semeresizlik Belgesi”ne dayanılarak Kanunun 322 nci maddesi kapsamında işlem tesis edilmesi mümkün değildir. 

Yani, Hazine ve Maliye Bakanlığı semeresizlik belgesine bağlanmış alacakları değersiz alacak olarak değerlendirmemektedir.

-Aciz Vesikası: Alacağını tamamen alamamış olan alacaklıya, ödenmeyen alacak miktarı için talep üzerine icra dairelerince verilen bir belge olup, bu belgenin verilmesi ile alacaklının alacağı son bulmamakta, hatta alacaklının durumu kısmen kuvvetlendirilmiş olmaktadır. Başka bir deyişle, aciz belgesi İcra İflas Kanununun 68 inci maddesi anlamında borç ikrarını içeren bir belge mahiyetindedir. Bu nedenle bir alacağın aciz belgesine bağlanmış olması, alacağın gelecekte tahsil edilme imkânını ortadan kaldırmamaktadır. Dolayısıyla, idare aciz vesikasına bağlı olarak şüpheli alacak karşılığı veya değersiz alacak olarak dikkate almaya izin vermemektedir.

Buna göre, aciz vesikası, alacağını tamamen alamamış olan alacaklıya, ödenmeyen alacak miktarı için verilen bir belgedir. Bu belgenin verilmesi ile alacaklının alacağı son bulmaz, hatta alacaklının durumu kısmen kuvvetlendirilmiş olur. Örneğin alacağın zamanaşımı süresi belgenin düzenlenmesinden itibaren yirmi yıl olur ve artık borçlu borcunun olmadığını iddia edemez. Başka bir deyişle, aciz belgesi İcra İflas Kanununun 68 inci maddesi anlamında borç ikrarını içeren bir belge olup, alacağın değersiz olduğuna ilişkin bir vesika değildir. Bu nedenle bir alacağın aciz belgesine bağlanmış olması, alacağın gelecekte tahsil edilme imkanını ortadan kaldırmamaktadır.

Bize göre, aciz vesikasına bağlı alacaklar burada yer verilen 20 yıllık yasal sürenin tahsilatsız dolması durumunda değersiz alacak olarak kabulü gerekmektedir.

Rehin Açığı Belgesi: Alacağını tamamen alamamış olan alacaklıya, ödenmeyen alacak miktarı için verilen bir belge mahiyetinde olup, İcra İflas Kanununun 68 inci maddesi anlamında borç ikrarını içeren bir belge mahiyetindedir. Dolayısıyla, esas itibariyle, bu belgenin verilmiş olması alacaklının alacağının son bulduğu anlamına gelmediği gibi, bir alacağın rehin açığı belgesine bağlanmış olması, alacağın gelecekte tahsil edilme imkanını ortadan kaldırmamaktadır.          

Buna göre, Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesi uygulamasında, yukarıda mahiyetleri açıklanan rehin açığı belgesi, aciz vesikası ve semeresizlik belgesi değersiz alacağın ispatı bakımından kanaat verici vesikalar kapsamında değerlendirilmediğinden, ilgili İcra Müdürlüğünden ve Mahkemeden alınan “Rehin Açığı Belgesi” veya “Semeresizlik Belgesi-Aciz Vesikası”na bağlanan bakiye alacağın, mezkûr madde kapsamında değersiz alacak olarak kabulü mümkün değildir.

Görüleceği üzere İdare değersiz alacak için kanaat verici belgelerin kesinlik içerecek şekilde tahsilatının ortadan kalkmasına imkan tanıyan belgeler olması gerektiğini, belli bir olasılık dahi içeren durumlara dayalı belgelerin kanaat verici vesika olarak tanımlanamayacağını değerlendirmektedir.

IV-Alacağın Zamanaşımına Uğraması:

Alacağın Zamanaşımına Uğraması: Zamanaşımı bir borcu doğuran, değiştiren, ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır.

Ayrıca, alacağın zamanaşımına uğraması durumu ancak alacaklının borçluyu ısrarla takip etmemesi neticesinde mümkün olduğundan ısrarla takip edilmeyen alacakların zamanaşımına uğraması halinde bunların değersiz alacak olarak kaydedilmesi mümkün bulunmamaktadır. 

Bu durumda,  mahkeme tarafından zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle takibinin durdurulmasına karar verilen alacağın, değersiz alacak olarak değerlendirilmesine imkan bulunmadığından, söz konusu tutarın kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün değildir.

V-Konkordato Değersiz Alacak İçin Kanaat Verici Vesika Mıdır?

Hazine Ve Maliye Bakanlığı (Gelir İdaresi Başkanlığı-GİB), 14.02.2019 tarihinde 112 seri numaralı Vergi Usul Kanunu (VUK) Sirkülerleri ile konkordato sürecinde alacaklı mükelleflerin durumlarına yönelik çeşitli açıklamalarda bulunmuştur.

Yapılan açıklamaya göre mükellefler artık konkordato sürecinde duruma göre alacakları için “şüpheli alacak karşılığı” ayırabilecek veya mahkemece tasdik edilen projeye bağlı olarak “değersiz alacak” olarak zarar yazabileceklerdir. Değersiz alacak konusunda tereddüt bulunmamakla beraber, şüpheli alacak uygulaması bugüne kadar idare tarafından kabul edilmediğinden hep tartışma konusu olmuştur.  

İdare, bugüne dek vermiş olduğu görüşlerinde konkordatonun doğrudan bir dava veya icra takibi olmayıp, bazen alacağın bir kısmından vazgeçme yerine alacağın vadesinin uzatılarak tamamının ödenmesi şeklinde de olabileceği, dolayısıyla, konkordatonun alacağı şüpheli hale getirmediği gibi aksine, alacağın (tenzilat konkordatosunda vazgeçilmeyen kısmın) tahsil imkanını kuvvetlendirdiği, bu nedenle, VUK’un 323. Maddesinde şüpheli alacak için aranan temel şartların gerçekleşmediği ve sonuç olarak konkordatonun mükelleflere şüpheli alacak karşılığı ayrılmasına imkan tanıyan bir durum olmadığı şeklinde çeşitli yaklaşımlar sunmuştur.

Hazine Ve Maliye Bakanlığı, bahsi geçen Sirkülerler ile geçici mühletin alındığı tarihe ilişkin hesap döneminde alacaklar için, şüpheli alacak için aranan diğer şartların da bulunduğu durumlarda, karşılık yoluyla gider yazılması yönünde tam tersi yönde görüş değişikliğine gitmiştir. Buna göre, artık 2004 sayılı Kanunun 288 inci maddesi uyarınca, geçici mühlet kararı kesin mühletin hukuki sonuçlarını doğurmakta olduğundan ve geçici mühlet kararı ile birlikte takip yapılması mümkün bulunmadığından, geçici mühlet kararından önce dava veya icra safhasına intikal ettirilmemiş alacaklar için geçici mühlet kararının ilan edildiği hesap dönemi itibariyle şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir. Konuyla ilgili olarak tarafımızca hazırlanan Makaleye “https://www.adenymm.com.tr/konkordato-surecinde-alacaklarin-supheli-alacak-karsiligi-yoluyla-gider-yazilmasi-mumkun-hale-getirilmiştir” erişme imkanınız bulunmaktadır.

2004 sayılı Kanunun 306 ncı maddesi uyarınca, konkordatonun tasdiki kararında alacaklıların hangi ölçüde alacaklarından vazgeçtiği ve borçlunun borçlarını hangi takvim çerçevesinde ödeyeceğinin belirtilmesi gerekmektedir.

Bu kapsamda, tasdik edilen proje kapsamında alacakların borçlu lehine vazgeçilen kısmı, değersiz alacak niteliğini kazanacak ve değersiz alacak ile bu alacağa isabet eden karşılık, konkordatonun tasdiki kararının ilan edildiği (bağlayıcı hale geldiği) hesap dönemi itibariyle 213 sayılı Kanunun 322 nci maddesi hükmüne uygun olarak yok edilecektir.

Örneğin, 2019 yılında 1 milyon TL tutarındaki alacak için konkordato tasdiki kararında mahkeme tarafından %20 iskonto uygulanması karara bağlanmış ise, 200.000-TL tutar alacaklı tarafından 2019 yılında değersiz alacaktan doğan bir zarar dikkate alınarak, alacak 800.000-TL tasarruf değeriyle yasal kayıtlarda değerlenecektir.

Projenin tasdik edilmesiyle beraber alacağın vazgeçilmeyen kısmının vadesi ise proje çerçevesinde uzatılmış olacaktır. Konkordato projesinin Mahkeme tarafından tasdiki bazı sonuçlar doğurmaktadır. Mükelleflerin bu tasdik kararına göre aşağıdaki bazı işlemleri gerçekleştirmeleri gerekecektir:

Mahkemece tasdik edilen konkordato projesiyle alacaklı ile borçlu arasında yeni bir borç ilişkisi kurularak eski borç vade/miktar itibariyle yenilendiğinden bu alacaklar, şüpheli alacak olma vasfını kaybedecektir.

Dolayısıyla, söz konusu alacaklar için ayrılmış olan karşılıkların, konkordatonun tasdiki kararının ilan edildiği (bağlayıcı hale geldiği) hesap dönemi itibariyle düzeltilmesi gerekmektedir.

Keza, karar tüm alacaklıları bağladığından projeye onay vermeyen alacaklılar da aynı hukuki işlemlere muhatap olacaklardır.

2004 sayılı Kanunun 308 inci maddesi uyarınca, konkordatonun tasdik edilmemesi durumunda; mahkemenin konkordato talebinin reddine karar vermesi, bu kararın 288 inci madde uyarınca ilân edilerek ilgili yerlere bildirilmesi ile borçlunun iflâsa tabi şahıslardan olması ve doğrudan doğruya iflâs sebeplerinden birinin mevcut olması hâlinde, borçlunun iflâsına resen karar verilmesi öngörülmüş olup, bu durumda da Sirkülerin (3.2.3) numaralı bölümünde yapılan açıklamalar çerçevesinde işlem yapılması gerekmektedir.

Hazine Ve Maliye Bakanlığı aşağıda yer verdiğimiz bir özelgesinde yurtdışı konkordato anlaşmasını da değersiz alacak olarak değerlendirmiştir.

“Bu itibarla,  İngiltere mukimi firmanın konkordato talebinin anlaşmayla sonuçlanmasına bağlı olarak, varsa söz konusu anlaşma kapsamında vazgeçilen alacak kısmı, değersiz alacak olarak kabul edileceğinden, İngiltere mevzuatına göre yetkili resmi makamca konkordato anlaşmasının onaylanarak kesinleşmesini müteakiben, alacağın değersiz hale geldiği (anlaşmanın kesinleştiği) yıl hesaplarına zarar olarak yazılması mümkündür. Ayrıca, ilgili ülke mevzuatına göre kesinleşen konkordato anlaşmasının 213 sayılı Kanunda öngörülen süreler boyunca muhafaza ve gerektiğinde yetkililere ibraz edilmesi gerektiği tabiidir.”

Bunun yanında, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesi uygulamasında, alacağın değersiz hale geldiği yıl hesaplarına zarar olarak yazılması gerekmekte olup, ilgili olduğu yılda zarar yazılmayan alacağın sonraki yıllarda dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.

VI-Borcun Tahsilinde Fiili İmkansızlık Durumu:

Israrlı ve istikrarlı bir şekilde resmi organlar kanalıyla defaatle icra takipleri yapılmasına karşın, uzun yıllar boyunca herhangi bir şekilde malvarlığı tespiti yapılamayan, bu tespit yapılsa ve icra kanalıyla satış yapılsa dahi alacaklı sıralamasında sonlarda yer alan mükelleflerce tahsil edilme imkanı bulunmayan, ayrıca borçlusuna da ulaşılamayan alacakların tasarruf değeri bize göre bulunmamaktadır.

Kişisel görüşümüze göre, bir iflas süreci sonucunda herhangi bir şekilde tahsilat imkanı bulunmadığı açık olan; ipotek, teminat veya rehin gibi öncelikli tahsilat imkanı sağlamayan durumların olmadığı durumlarda iflas kararının alınmasında da mükellefler açısından alacağın artık değersiz hale gelmesi için yeterlidir.

Kaldı ki, fiili durum ve yasal organlar kanalıyla bu durumun artık açık bir şekilde tespitinin yapıldığı durumda artık çok uzun süren takipler sonucunda tasfiyenin yapılmasının beklenmesi kanunun ruhuna ve amacına uygun düşmemektedir. Yapılan tüm tespitler ve haciz müzekkeleri sonucunda alacağın tahsilinin güçlüğü kesin bir şekilde ortada iken, resmi tasfiyeyi beklemenin bir anlamı bulunmamaktadır. İlgili organın düzenlemiş olduğu resmi evrakın değersiz alacak olarak değerlendirmenin yeterli olması gerektiğini düşünmekteyiz.

Zira, bu durumdaki mükelleflerin borcun tahsili yönünde fiili olarak imkansızlık durumu ortaya çıktığından söz konusu alacağın değersiz alacak olarak kabul edilmesi mümkün olup, bazı durumlarda bu hususun yeterli olduğu idarenin görüşlerine yansımaktadır.

Bu durumu teyid eden en önemli görüşlerden bir tanesine göre teminat sayılan haller arasında bulunan (alacaklının alacağının tahsili için icra daireleri aracılığıyla uygulanan) hacizler, alacağın tahsilinin kuvvetle muhtemel olduğunun ve alacağın teminatsız kalmadığının göstergesi olarak değerlendirilmekte birlikte, şirketin önceki toplam haciz alacakları tutarının hacze konu araçların piyasa değerinin üzerinde olması ve takip dosyaların 33, 37, 39 ve 45 inci sıralarda bulunduğu hususu göz önüne alındığında söz konusu alacağın tahsil kabiliyetinin bulunmadığının kabul edilmesi icap etmektedir[2].

Her ne kadar şüpheli alacaklar için verilmiş olsa dahi, alacağın tahsilinin mümkün olmadığı her durum tahsil kabiliyetinin bulunmadığı bir durumu ifade etmektedir. Bu nedenle, haciz için getirilmiş hukuki düşünce iflas durumunda tahsili imkan dahilinde olmayan alacaklar için de geçerli olması gerekmektedir.

Fakat, yargı kararlarına göre “Bir kazai hüküm veya aciz vesikası bulunmadan sadece takibatın sonuçsuz kalması, alacağı değersiz kılmaz.”(Danıştay 4. Dairesi, 2000)

“10 senedir tahsil edilemeyen ve borçlunun adres ve akıbeti bilinmeyen alacaklar değersiz alacaklardır.” (Danıştay 4. Dairesi, 1966)[3]

Gerek doğuşu, gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmaların da değersiz alacak yazılmasına imkan tanımaktadır. 

Bu durum bile alacağını kesin olarak tahsil etme imkanı bulunmayan mükelleflerin iflas masasının tasfiyesini beklemeden sulh yoluyla alacaktan vazgeçmesi bile değersiz alacak sayılarak yeni yasal düzenlemeler ışığında KDV indirimine imkan tanırken, iflasın sonucunun beklenmesi hukuk açısından amaçlanan durumun gözden kaçmasına neden olabilecektir[4]. Hatta, iflas masası tarafından kabul edilmeyen alacakların doğrudan değersiz alacak olarak kabulü de bize göre mümkündür.

Bu kapsamda, iflastan daha kuvvetli bir kanaat verici vesikanın bulunmadığı, zarar yazılan tutarın ileride tahsil edilme imkanı ortaya çıktığı takdirde tekrardan hasılat yazılacağını düşündüğümüzde uzun yıllar sürecek iflas masasının tasfiyesini beklemek kanun düzenlemesinin ana ilkelerini ve amacını görmezden gelmek demektedir.

Bakanlığın alacağın iflas masasına kaydın şüpheli alacak olarak nitelendirmesi karşısında, tahsil imkanı bulunmayacak şekilde iflasın açılmasının değersiz alacak olarak kabulünün gerekli olduğunu düşünmekteyiz. Ayrıca, İdarenin bu konudaki görüşlerini iç mevzuat açısından değerlendirerek verdiği, yurtdışı mevzuat içeriklerinin hukuki sonucunu değerlendirmeden görüş verdiği dikkat çekmektedir

VII-Tasfiyenin Kapanması Nedeniyle Tahsil Edilemeyen Alacaklar:

Bakanlık, borçlu şirketin tasfiyesinin sonuçlanarak Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlandığı hesap döneminde, tahsil imkânı ortadan kalkan alacak için Kanunun 322 nci maddesi kapsamında değersiz alacak müessesesinin işletilmesi mümkün bulunduğunu, ancak, sonradan herhangi bir tahsilat yapılması halinde, tahsil edilen kısmın, ilgili dönemde kurum kazancının tespitinde gelir olarak dikkate alınacağını belirtmektedir.

[1] İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı 21/06/2012 Tarih ve B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-1952 sayılı Özelgesi,

[2] İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı, 17/04/2014 tarih ve 11395140-105[323-2012/VUK-1- . . .]-991 sayılı Özelgesi.

15 mehmet yücel.pdf (ismmmo.org.tr)

[3]

[4] İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı, 09/09/2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.35.16.01-176300-443 sayılı Özelgesine göre daha önce şüpheli alacak yazılan alacakla ilgili olarak, “şirketten olan alacağınızdan  feragat etmeniz ve bu hususta şirketiniz ve borçlu şirket tarafından karşılıklı imzalanacak mutabakat, protokol ve ibranamenin noter tarafından onaylanması halinde,  söz konusu belge ile bahis konusu alacağınız,  kurumunuz açısından kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacak haline gelecektir. Borçlu şirket açısından ise bu belgeye göre feragat edilen tutar vazgeçilen alacak olarak kabul edilecektir.”

Ali Çakmakçı