Büyüme konusunda endişelenmeli miyiz?

Dünyada bu kadar kötü şey üst üste gerçekleşiyorken tabii ekonominin iyi seyretmesi beklenemezdi. Ki, beklenildiği gibi de oldu… Dünya topyekûn bir ekonomik krize girdi…

Pandemi, savaş ve şimdi de katliam… Savaş ve 7 Ekim’den bu yana durdurulamayan katliamın sosyolojik boyutu, tartışma yapacağımız boyutun da üzerine geçmiş durumda. İçinde hâlâ vicdan barındıranların ortak temennisi de acımasızca sürdürülen ve hiçbir kural tanımayan bu katliamın artık sona erdirilmesi…

Dünyada bu kadar kötü şey üst üste gerçekleşiyorken tabii ekonominin iyi seyretmesi beklenemezdi. Ki, beklenildiği gibi de oldu… Dünya topyekûn bir ekonomik krize girdi…

Bu krizde “enflasyon” yine bir canavar olarak resmedilip, krizin en korkunç öznesi olarak sahnede başrolü kapmışken, “büyüme” konusundaki endişeler ise daha ziyade olağan bir risk olarak algılanarak “büyüme” ve tabii buna bağlı gelişen “işsizlik” sahnede figüran muamelesi gördü…

Bu algının oluşmasındaki en büyük etmen olarak ABD’nin 18 aylık yoğun ve istikrarlı sıkılaşmasının ardından bile hâlâ bu yılın 3. çeyreğinde yıllık bazda yüzde 4,9 gibi devasa bir büyümeyi kaydetmiş olmasını ve de elli yıldan fazla bir süredir mücadele ettiği işsizlik oranını 21 aydır üst üste %4’ün altında tutması gösterilebilir.

Çin yeteri kadar büyüyemedi. Ama bu durum tam da istenildiği biçimde Batı’nın (ABD’nin Avrupa’yı da yanına alarak) teknoloji savaşında avantaj sağlamasına, diğer taraftan da petrol ve gıda hammaddelerinde talep kaynaklı fiyat baskısının elimine edilmesine yarar sağladı. Avrupa’daki daralma da bir bakıma Batı bloku olarak tabir edilen kesimin de kendi içindeki rekabette ABD’ye açık ara avantaj sağladı.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ!