Avrupa Bankalarının Sorunları ve Küresel Kriz

Mahfi Eğilmez – 03.10.2016

İtalya’da bankacılık sorunları

İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılma kararı (Brexit) sonrasında Avrupa Birliği’nin geleceğine ilişkin endişeler artmıştı. Bu endişelerin en fazla yansıdığı alan bankacılık sektörü ve en fazla yansıdığı ülke de geri dönmeyen kredilerin giderek arttığı İtalya oldu. Banka hisseleri borsada ciddi oranda değer kaybına uğradı. İtalya’da konut fiyatlarında görülen düşüşler bankaların açtığı konut kredilerinin geri dönüşünü zorlaştıran nedenlerin başında geliyor. Aşağıdaki grafik çeşitli Avrupa ülkelerinde konut fiyatlarındaki gelişmeyi gösteriyor (Kaynak: Eurostat – Financial Times.)

1

Grafik, İtalya ve İspanya’da konut fiyatlarının düşüşünü net bir biçimde gösteriyor. İspanya’da toparlanma başlamış olmasına karşın İtalya’da düşüş devam ediyor. Bu gelişme, İtalya’da bankacılık sektöründe geri dönmeyen krediler sorununun en önemli kaynağını oluşturuyor. Aşağıdaki grafik geri dönmeyen kredilerdeki gelişmeyi gösteriyor (kaynak: Thomson Reuters Data Stream – Financial Times)

2

Toplam miktarı 400 milyar doları aşmış bulunan geri dönmeyen krediler toplam kredilerin yüzde 12’sine yükselmiş bulunuyor. Ağırlıklı olarak konut sektörü kredilerinden kaynaklanan benzer sorunları yaşayan İngiltere, İrlanda ve İspanya acı reçeteleri uygulayıp sorunu hafifletirken İtalya, zamanında böyle bir uygulamaya gitmediği için şimdi çok ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunuyor.

Deutschebank sorunu

İtalyan bankacılık sisteminin sadece kendi ülkesini değil Avrupa’nın tümünü tehdit eden bu görünümünün yanına bir de Almanya’nın en büyük bankası olan Deutsche Bank’ın karşılaştığı ciddi tehdit eklenince yeni bir kriz tehdidiyle karşı karşıya kaldık. ABD, subprime mortgage işlemlerine ilişkin türev ürünlerin oluşturulması ve satışında yaptığı kural dışılıklar nedeniyle Deutsche Bank’a 14 milyar dolarlık ceza kesti. Bu ceza öncesinde geçen yılki yaklaşık 7,5 milyar dolarlık zarara karşın değeri 70 milyar dolara yakın olan banka birden değer kaybederek 20 milyar dolarlık değerin de altına düştü. Ceza, 8,6 milyar dolara indirilmiş bulunsa da sorun oldukça ciddi. Daha da vahimi Avrupalı başka bankaların da benzer cezalar karşısında kalabileceği endişesinin ortada olması. Çünkü birçok banka Deutsche Bank ile aynı şeyleri yapmış bulunuyor.

Küresel kriz Avrupa için bitmedi. Bitecek gibi de görünmüyor. Ve işin en kötü tarafı bankacılık sisteminin belki de en fazla küreselleşmiş sistem olması nedeniyle bu sıkıntıların yerel ya da bölgesel kalmayacak olması. Yani Avrupa’daki bu sıkıntı dünyanın her köşesi için tehditler oluşturuyor.

Kapitalizmin temel çelişkisi: Ahlâk / Kazanç

Bu meselenin başlangıcı 1980’lere kadar gidiyor. O tarihlerde arz yönlü ekonomi görüşü ortaya atıldı. Bu görüş, o zamana kadar egemen olan talep yönlü politikaların ekonomiyi yeterince büyütmediğini asıl meselenin arzı artırmak olduğunu öne sürerek yola çıktı. Arz yönlü ekonomi görüşünü savunanlar arzı artırmanın yolunun çalışmayı ve üretmeyi engelleyen yüksek vergi oranlarını düşürmek, üretime engel oluşturan çevre koruma önlemlerini hafifletmek, hatta mümkünse kaldırmak, kuralları gevşetmek ve hatta çoğunu kaldırmak (deregülasyon) ve özelleştirmelere gitmek olacağını öne sürdü. Bu öneriler başlangıçta genel olarak akılcı görünen yaklaşımlar olarak algılandı ve ABD’de Ronald Reagan, İngiltere’de Margaret Thatcher dönemlerinde önemli ölçüde hayata geçirildi. Sonraları aralarında Türkiye’nin de olduğu birçok ülkede yaygınlık kazandı. 1980’ler ve 90’lar, hatta 2000’lerin başları bu akımın etkisiyle geçti. Özelleştirmeler son hızla yapıldı, vergi oranları düşürüldü, birçok alanda kurallar gevşetildi hatta kaldırıldı, çevre önlemleri düşürüldü. Bunların sonucunda 1980’lerde 10 milyar dolar dolayında olan küresel GSYH 2010’da 7 kat büyüyerek 70 milyar dolar düzeyine ulaştı. Aşağıdaki grafik IMF verileri kullanılarak hazırlanmıştır.

3

1980 sonrasında hızlanan GSYH büyümesinde arz yönlü politikaların katkısı oldukça yüksektir. Ne var ki sistemi sonunda küresel krize taşıyan da yine bu düzenlemeler oldu. Dün ABD’de türev ürünlerin kural dışı kullanımı nasıl sonuçlandıysa bugün de Deutsche Bank’ın karşı karşıya kaldığı ceza, türev ürünlerin etik olmayan biçimde kullanmasının bir sonucudur. İtalyan bankalarının düşük kredibiliteli şirketlere veya alanlara açtıkları kredilerin geri dönmemesinin nedeni de yine aynıdır.

İstikrarlı ekonomi bir denge meselesidir. Kuralları çok ağırlaştırırsanız sistem kazanç sağlayamayacağı için yeterince çalışamaz. Ama kuralları çok gevşetirseniz o zaman ahlâk dışı kazancı teşvik edersiniz.

Özetle söylemek gerekirse son günlerde Arthur Laffer’in Türkiye ziyareti arkasından yeniden öne çıkarılan arz yönlü ekonomi ve onun önerdiği neoliberal politikalar bugün geldiğimiz küresel krizin başlıca sorumlusudur.