Acı reçeteye çözüm millileşen ekonomi

“Yeni Türkiye Devleti temellerini süngüyle değil, süngünün de da­yandığı ekonomi ile kuracaktır. Yeni Türkiye devleti cihangir bir devlet ol­mayacaktır. Fakat yeni Türkiye devleti bir ekonomi devleti olacaktır. ”

Gazi Mutafa Kemal Atatürk

1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Batılı sermayedarların çıkarları doğrultu­sunda ilkel bir tarım ekonomisi barındırı­yordu ve Mustafa Kemal Atatürk, devral­dığı bu ekonomiyi modern bir milli sanayi ekonomisine dönüştürmek adına önemli bir program uyguladı. Kemalist ekonomi politikasının özellikle Büyük Buhran’a ka­dar olan bu ilk safhası “milli” ve “sanayileş­me” içerikleriyle özel sektörün devlet eliyle teşvikine dayanıyordu. Bu döneme (1923- 1929) ekonomide Atatürk dönemi denilir. Maalesef özel sektörün teşviki Büyük Buh­ran’ın çıkmasıyla sekteye uğramıştır.

İşte burada Fransızcadaki “Raison D’e­tat” kavramını yani “devlet aklını” ki devle­tin varlığını ve devletin bekasını gözetmeyi hedef almak demektir çok net bir biçimde görürüz ki radikal oluşumlarda bu kaçınıl­maz bir gerçekliktir. Gerçi bu tanımlama 90’lı yılların kaotik ortamıyla çoğunlukla derin devlet algısına maruz bırakılmıştır ancak ben burada orijinal anlamını kullan­mayı tercih ediyorum.

Gelinen noktada önce pandemi ardından Avrupa’nın ortasında bir savaşın yol açtığı enerji ve gıda krizlerinin yine kapitalizme büyük darbe vurarak, yüksek enflasyon ve durgun ekonomi yani stagflasyon durumu­na getirdiği küresel ekonomiyi takip eden­ler açısından bir ezber niteliğindedir.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ!