Sosyal Medya: Gücün, Tehdidin, Ekonominin ve Gerçeğin Yeni Adı

Dijital dünyanın nabzı artık sosyal medya platformlarında atıyor desem yanlış olmayacaktır.
Bir zamanlar yalnızca fotoğraf paylaşmak ya da birkaç satır düşünce yazmak için kullandığımız bu mecralar, bugün hem bireyleri hem toplumları hem de ekonomileri yönlendiren dev sistemlere dönüşmüş durumda.

Bir Ekonomik Dev

Bugün sosyal medya, yalnızca sosyalleşme değil; aynı zamanda devasa bir ekonomi de demek.
Reklam gelirleri, influencer pazarlaması, dijital içerik üretimi ve marka yönetimi artık geleneksel ekonominin yerini de büyük ölçüde almış durumda.
Bir platformun algoritması, bir ülkenin televizyon kanallarından daha fazla etki yaratabiliyor.
Bir paylaşım, borsayı etkileyebiliyor, toplumsal algıyı yönlendirebiliyor, hatta seçim sonuçlarına bile zemin hazırlayabiliyor.

Ama asıl mesele şu: Bu devasa güç kimin elinde?

Kurulduğu andan itibaren küresel sermayenin kontrolünde şekillenen sosyal medya platformlarının bugün ulaştığı piyasa değerleri, birçok ülkenin yıllık bütçesini aşmış durumda.
Biz bu dijital evrende kullanıcı olduğumuzu düşünüyoruz. Ancak bizler kullanıcıdan ziyade “ürün” haline gelmiş durumdayız.
Verilerimiz, tercihlerimiz, duygularımız — hepsi bir “tıklama ekonomisinin” parçası haline geldi.

Bu noktada, yerli ve milli sosyal medya platformları oluşturmak artık sadece bir teknoloji değil, bir milli beka meselesiydi de aynı zamanda.
Çünkü başkalarının sahip olduğu mecralarda verdiğimiz mesaj, her zaman tam olarak iletilemeyebilir — bazen de hiç iletilemez. Ki biz buna Gazze paylaşımlarımızda birebir de şahit olduk.

Bir Sosyolojik Gerçek

Sosyal medya yalnızca ekonomiyi değil, insan ilişkilerini de kökten değiştirdi.
Artık insanlar arkadaşlıklarını, ilişkilerini, hatta evlilik kararlarını bile bu platformlarda şekillendiriyor.
Ama bu sanal sosyalleşme, “gerçek” insan ilişkilerini oldukça zayıflatmış durumda.
İnsanlar konuşmayı değil, paylaşmayı; dinlemeyi değil, beğenmeyi tercih eder oldu.
Aile bağları, yüz yüze iletişim ve sabır gibi insani değerler bile giderek sanallaşıyor.

Birçok genç, sosyal medyadaki “kusursuz” hayatları izleyip kendi yaşamından soğuyor, evlilikten uzaklaşıyor.
Çünkü gerçeklik, o kusursuz filtrelerin ardında kaybolmuş durumda.
Bu durum, sosyal medyanın yalnızca bireyleri değil, aile kurumunu da tehdit eden bir yapıya dönüşmesine neden oldu.

Bir Anne Gözüyle

Ben de bir anneyim.
Oğlum 20 yaşında, artık kendi kararlarını verebilecek yaşta olduğu için sosyal medya kullanımını birebir takip etmiyorum.
Ama geçmişte -çocukluk döneminde- şifresi bende de vardı.
Kızım ise 13 yaşında; onun sosyal medya kullanımıyla yakından ilgileniyorum.
Kullandığı platformda hesabı kapalı bir grup şeklinde.
İzlediği içerikleri ben de görebiliyorum; şifresi bende var ve kendisi de bunu biliyor.
Bu bir kontrol değil, bir güven ilişkisi.

Ona sürekli söylüyorum: “Ne izlersen, algoritma sana onu getirir.”
Çünkü bu platformlar artık sadece izlediklerimizi değil, duygularımızı, hatta göz bebeklerimizin hareketlerini bile analiz edebiliyor.
Dijital dünya, doğru kullanıldığında öğrenme ve üretim için büyük bir fırsat.
Ama kontrolsüz bırakıldığında, özellikle çocuklar için bir tuzak haline gelebiliyor.

Yasaklamak çözüm değil elbette; birlikte öğrenmek, bilinçli tüketmek ve dijital farkındalık oluşturmak gerekiyor.

Bir Milli Duruş Noktası

Sosyal medya bir tehdit değil, ama tehlikeye açık bir güç.
Ekonomik potansiyeli devasa ve aynı zamanda sosyolojik etkisi derin.
Bu yüzden yerli ve milli platformlarımızı kurmak, sadece teknolojik değil; kültürel, ekonomik ve stratejik bir zorunluluktu.

Bugün Türkiye olarak bu adımın atılmış olmasından son derece gururluyum.
Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3 Vakfı) ve Baykar Teknoloji iş birliğiyle geliştirilen “Next Sosyal” (NSosyal) platformu, 23 Temmuz 2025 itibarıyla genel kullanıma açılmıştı.
Mastodon altyapısını temel alan bu sistem, sadece bir sosyal ağ değil, aynı zamanda Türkiye’nin dijital egemenliğini simgeleyen de bir yapı.

Artık görev bizde.
Bu platformun büyümesini sadece izlememeli; aktif şekilde desteklemeli, içerik üretmeli, paylaşmalı ve yaygınlaşmasına katkı sunmalıyız.
Çünkü dijital dünyada da egemenlik, “kimin platformunu kullandığınla” ölçülüyor.

Kendimize ait mecralarda, kendi hikayemizi anlatmanın zamanı çoktan geldi.
Bu sadece bir teknoloji meselesi değil — bir duruş meselesi.

Son olarak; Alev Alatlı’nın çok güzel bir sözü vardır: “Hakikati kaybedersen, elinde kalan hiçbir şeyin kıymeti olmaz.” Hakikati korumak istiyorsak, önce onu bizim ürettiğimiz dijital dünyada yaşatmalıyız. Çünkü geleceğin güçlü Türkiye’si, yalnızca topraklarında değil; dijital evrende de var olabilen Türkiye olacaktır.

@ParaBorsaNet'i X'te Takip Et!

ÖNEMLİ HABERLER VE GÜNCEL PİYASA YORUMLARINI KAÇIRMAMAK İÇİN BURAYA TIKLAYARAK HEMEN X'TE BİZİ TAKİP EDİN!