Seçici İndirim, Seçici Sanayi: Doğru Kaynağı Doğru Yatırıma Yönlendirmek

Para politikası tartışmalarında sık sık “faiz indirimi” başlığı öne çıkıyor. Ancak bugün geldiğimiz noktada artık mesele, indirimin kendisinden çok “nereye ve nasıl yansıtıldığıdır.” Çünkü Türkiye ekonomisinde öncelik verilmesi gereken konu, kaynakların doğru kanallara yönlendirilmesidir. Yani seçici indirim ile seçici sanayi-ticaret-hizmet politikasının aynı çerçevede buluşması gerekir.

Dolayısıyla Merkez Bankası’nın son toplantısında aldığı faiz indirimi, tek başına bir “gevşeme sinyali” olarak değil; aslında reel sektör için bir sınav olarak okunmalıdır. Eğer bu adım ve devamı, iç talebi körükleyip ithalatı artırırsa kazanç kısa vadeli olur ve kur baskısı geri döner. Ancak finansmanın üretim kapasitesini artıran ve ihracat sepetini çeşitlendiren yatırımlara yönlendirilmesi durumunda uzun vadeli fayda doğacaktır.

Örneğin burada sanayi politikasının yeni hamleleri dikkat çekiyor. Resmi Gazete’de yayımlanan kararla İstanbul Finans ve Teknoloji Üssü, Alanya ve Amasya Teknoloji Geliştirme Bölgeleri kurulduğunu okuduk. Bu adımlarla birlikte Türkiye’deki teknopark sayısı da 113’e ulaşmış oldu. Yani üç yeni teknoloji geliştirme bölgesi artık hukuken hayata geçti. Bu nitelikli üretim ve dijitalleşme adına doğru ve yerinde adımların atılmaya devam ettiğini göstermesi açısından çok önemli. Çünkü Teknoparklar, sadece Ar-Ge merkezleri değil; aynı zamanda nitelikli istihdamın, teknoloji tabanlı girişimlerin ve ihracata dönük katma değerin kuluçka merkezleridir. Bankacılık sisteminin, düşük faizli krediyi bu alanlara kanalize etmesi durumunda hem finansman boşa gitmeyecek hem de ithalata bağımlılığı azaltacak üretim süreçleri hızlanacaktır.

Benzer şekilde kısa süre önce açıklanan “yerli nükleer reaktör geliştirme çağrısı” da önemlidir. Burada bir inşa kararından çok, bir Ar-Ge ve geliştirme çağrısı söz konusu. Üniversiteler, TÜBİTAK ve TENMAK iş birliğiyle de Türkiye’nin kendi teknolojisini üretecek yetkinlikleri kazanması hedefleniyor. Enerji, cari açığın en kritik kalemlerinden biri olduğundan, nükleer teknolojide yerlileşme hamlesi sadece arz güvenliğini sağlamakla kalmaz; aynı zamanda ileri mühendislikten makine imalatına kadar geniş bir sanayi ekosistemini de tetikleyebilir.

Bu yeni bölgelerin ve projelerin hangi teşvik programlarından yararlanacağı henüz detaylı biçimde açıklanmış değil. Teknoloji geliştirme bölgeleri statüsü zaten bazı vergi avantajları barındırıyor; fakat ilave finansman destekleri, garanti alım anlaşmaları veya uzun vadeli kredi kolaylıkları olmadan sermaye yoğun projelerin ölçeklenmesi kolay değil. Bu nedenle yatırım iştahının sürdürülebilirliği için şeffaf bir teşvik çerçevesi de kritik önemdedir.

Ayrıca uzun yıllardır üretim yapan ve binlerce kişiye istihdam sağlayan köklü şirketler de göz ardı edilmemelidir. Faizlerin yüksek seyrettiği dönemde bile yatırım yaparak kapasite artıran birçok sanayi, ticaret ve hizmet kuruluşu, bugün yeni krediye erişimde ciddi zorluklar yaşamaktadır. Seçici kredi politikası sadece yeni girişimlere değil, bu omurgayı oluşturan şirketlere de alan açmalıdır. Çünkü bu şirketler darboğaza girerse, teknoparkta filizlenen girişimlerin ölçeklenme imkanı azalır. Sağlam bir ekonomi politikası, geleceğin inovasyonunu desteklerken bugünün üretim ve ticaretini de yaşatmak zorundadır.

Bu bakış, Orta Vadeli Program’ın (OVP) ortaya koyduğu hedeflerle de uyumludur. OVP’de dezenflasyon ve istikrarlı büyümenin yanı sıra dijital devrim ve yeşil dönüşüm vurguları ön plana çıkmıştır. Bu vizyon, seçici indirim ve seçici sanayi yaklaşımının sadece bugünü değil, geleceğin üretim modelini de şekillendirmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu da oldukça sevindiricidir.

Sonuçta mesele, doğru ilacı doğru hastaya verebilmektir. Seçici faiz indirimi ile sanayi-ticaret-hizmet politikalarının uyumlu çalışması durumunda Türkiye’nin büyümesi daha kalıcı ve sağlıklı olacaktır. Aksi halde kısa vadeli bir nefes alınır, ancak uzun vadede yeni kırılganlıklar üretilebilir. Kaynakların sınırlı ama potansiyelin çok büyük olduğu gerçeği göz önüne alındığında, yapılması gereken, sınırlı kaynağı büyük potansiyeli harekete geçirecek alanlara yönlendirmektir.