Risk Artarsa Altın Fiyatı da Artar

Altın, mevcut rezervleriyle ve onları çıkarabilmekte kullanılan teknolojiyle sınırlı, değerli bir madendir. Üstelik rezervlerin çıkarılmasında kullanılan yöntemler de çevreye zarar veren yöntemlerdir. Dolayısıyla rezervlerinin sınırlılığının ötesinde çevreye zarar veren bir “çıkarmak mı doğrudur çıkarmamak mı ikilemi” yaratan bir durum içindedir.

İnsanlar çeşitli nedenlerle altın talep ederler. Günümüzde altına yönelik talebin en yaygın üç nedeni vardır: (1) Takı olarak kullanmak için, (2) Değer saklamak için, (3) Merkez bankalarında rezerv olarak tutmak için. Aslında ilk neden bir yandan da ikinciyle ilişkilidir. Çünkü insanlar bir yandan takı olarak kullandığı altınla aynı zamanda değer saklamış da olurlar. 20’nci yüzyılda kâğıt para çok büyük ağırlıkla madeni paranın yerini alana kadar madeni paralar altın, gümüş gibi madenler de içerirdi. Dolayısıyla para basımı için de altın talep edilirdi. Zamanla madeni paraların önemi kayboldu, kâğıt paralar altın karşılığı basılır oldu. O zaman da parayı basan merkez bankaları altın talep ederdi. 1971’de son olarak doların da karşılıksız kalmasıyla birlikte kâğıt para basmak için altın bulundurmak zorunluluğu ortadan kalkınca bu açıdan altın talebi düştü. Bugün merkez bankaları kâğıt parayı altın karşılığı basmasa da rezerv olarak altın bulunduruyorlar.

Dünya Altın Konseyi’nin tahminlerine göre bugüne kadar bütün dünyada çıkarılmış altın miktarı 216.265 tondur. Bütün bu altınlar eni, boyu ve yüksekliği 22’şer metre olan bir küp içine sığdırılabilir. Bu miktarın yüzde 45’i mücevher, yüzde 22’si külçe altın ve madeni para, yüzde 17’si merkez bankalarının rezervi olarak bulunmakta, yüzde 15’i de diğer kategorisinde yer almaktadır. Kalan rezervler için çeşitli tahminler söz konusu olmakla birlikte en fazla kabul edilen tahmin 64.000 ton rezerv kaldığı şeklindedir.

Altının değerli olmasını sağlayan şey kıt olması, çoğaltılamamasıdır. Bu açıdan bakıldığında altın, insanların işine çok daha fazla yarayacak olan birçok maldan daha değerlidir. Bu çelişkiyi ünlü elmas – su paradoksuyla açıklamak mümkündür. Elmas, yaşam için pek gerekli olan bir mal olmamasına suyun ise yaşam için gereklilikten öte bir zorunluluk olmasına karşılık elmasın fiyatı suyun fiyatıyla kıyaslanmayacak kadar yüksektir. Bu paradoks altın için de geçerlidir.

Altındaki günlük değer artış ve azalışlarını belirleyen en önemi şey risklerdir. Riskler artarsa altının fiyatı da artar. Bir ülkede risklerin artması o ülke parasının hem iç hem dış değerinin düşeceği anlamına gelir. Böyle bir durumda insanlar ulusal paradan kaçmaya başlarlar, kimisi yabancı paralara, kimisi gayrimenkul alımın, kimisi de altın almaya yönelir. Bu gibi riskli durumlarda değerini en iyi koruyabilen şey altındır. O nedenle halk arasında “güvenli liman” olarak adlandırılır. Bundan kastedilen şey fırtınalı havalarda gemi nasıl güvenli bir limana çekilirse risklerin yükseldiği dönemlerde varlıkları altına çevirip ortamın düzelmesini beklemek akıllıca bir yaklaşım olarak kabul edilir.

Riskler arttığında altına talep hızla artmakla birlikte riskler düşmeye başladığında bu talebin tersine dönmesi yani altından çıkılıp başka yatırım araçlarına dönülmesi o kadar hızlı olmaz. Bir ülkenin risklerindeki değişimi ölçmenin en kestirme yolu 5 yıllık CDS priminin düzeyindeki değişimlere bakmaktır. 2021 yılının Eylül ayında enflasyon yükselişteyken TCMB faizi düşürmeye başlayınca 5 yıllık CDS primi tarihi zirve olan 838’e yükseldi. Aynı tarihte gram altın fiyatı da 998 Liraya yükseldi. Bugün CDS primi 300 dolayında bulunuyor. Bir başka deyişle zirve noktasına göre ciddi bir gerileme sergilemiş. Buna karşılık gram altın yükselişini sürdürerek 4.151 liraya kadar ulaşmış görünüyor.

Öte yandan altına talep sadece ülke risklerindeki arışla değil dünyada risk artışıyla da yükselir. Belirsizliklerdeki artış riskleri artırır. Dünya belirsizlik endeksi sürekli bir artış içinde bulunuyor. Bununla ülkedeki risk artışının birleşmesi güvenli liman arayışlarını yani altına talebi iyice yükseltir.

Öte yandan Türkiye bir süredir atın ithalatına kısıtlama getirdi. 2023 yılında başlayan uygulamayla altın ithalatına miktar kısıtlaması (kota) uygulanıyor. Bu uygulama da altın fiyatını artırıcı etki yapıyor.

Türkler açısından altının değeri hem altın fiyatı, hem de bu fiyat dolarla belirlendiği için doların değerine bağlıdır. Öyle olunca da bir çeşit sigortalı yatırım aracı işlevi görür. Altına yatırım yapan bir Türk altın fiyatı artarsa kazanır, USD/TL kuru artarsa kazanır, ikisi birden artarsa daha çok kazanır. Bunlardan birisi düşerse öteki onu dengeler. Ancak ikisinin birden düşmesi halinde yatırımcı kayıpla karşılaşır ki o da pek sık görülen bir durum değildir.

Türk insanı bu gel gitleri uzun yıllardır yaşayarak öğrendiği için portföyünde hep bir miktar altın bulundurur. Dünya Altın Konseyi’nin Türkiye’de yastık altındaki altın miktarına ilişkin tahmini 5 – 6 yıl kadar önce 3.500 tondu. Bunun epeyce arttığını tahmin ediyorum. Çünkü o günden bugüne riskler arttı.

@ParaBorsaNet'i Twitter'da Takip Et!

ÖNEMLİ HABERLER VE GÜNCEL PİYASA YORUMLARINI KAÇIRMAMAK İÇİN BURAYA TIKLAYARAK HEMEN TWITTER'DA BİZİ TAKİP EDİN!