Ekonomik Veriler Ne Söylüyor, Yol Nereye Çıkıyor?

Küresel cephede ABD’nin gümrük tarifeleriyle şekillenen korumacı ekonomi politikaları, Ortadoğu’da İsrail’in saldırgan tutumu ve kışkırtıcı hamleleri; içerde ise yolsuzluk davaları ve Terörsüz Türkiye vizyonuna ilişkin yoğun bilgi akışı, ekonomik gündemi her geçen gün daha da karmaşık hale getiriyor. Tüm bu yaşananlarla birlikte iki yılı aşkın süredir devam eden dezenflasyon sürecinin belki de en zorlu 3-4 ayını geride bırakmış olduk.

Bu çok katmanlı gelişmelerin doğal bir yansıması olarak para politikasında da değişimler kaçınılmaz hale geldi elbette. 2023 Aralık ayından itibaren bir faiz indirim döngüsüne giren TC Merkez Bankası (TCMB), Nisan ayında geçici bir faiz artışı yapmak zorunda kaldı. Mart ayı sonu itibarıyla döviz rezervlerinde oluşan sınırlı açık ise, Türk lirasını destekleyici adımlar eşliğinde büyük ölçüde telafi edildi. Nihayetinde 11 Temmuz haftasında toplam rezervler 166 milyar doları aşarak son 3,5 ayın en yüksek seviyesine ulaştı.

Elbette enflasyonu toplumsal refahı zedelemeden düşürmek kolay değil. Dolayısıyla bu yalnızca para politikalarıyla değil, aynı zamanda sosyal, sektörel ve psikolojik bir dayanışma ile mümkün kılınabilir. Yine de eldeki veriler, bu yolda ilerlerken ekonominin hem direnç noktalarını hem de toparlanma kabiliyetini ortaya koyuyor.

  • Araç satışları, Haziran ayında aylık %10, yıllık %4,7 oranında geriledi. Bu, özellikle krediye erişimdeki sıkılaşma ve tüketici güvenindeki geçici dalgalanmanın bir sonucu olarak iç talepteki soğumayı yansıtıyor.
  • İmalat PMI verisi de benzer şekilde Mayıs ayında 47,2 iken, Haziran’da 46,7’ye geriledi. Bu düşüşte İran’daki savaşın tedarik zincirlerine olumsuz etkisi ile Türk lirasındaki değer kaybının üretim maliyetlerini artırması belirleyici oldu.

Ancak tüm bu geçici baskılara rağmen, ekonomi yapısal anlamda önemli bir eşiği aşmış durumda.

  • TÜFE, Haziran 2024’teki %71,6 seviyesinden %35,05’e gerileyerek anlamlı ve istikrarlı bir düşüş trendine girdi. Bu düşüş sadece baz etkisiyle açıklanamayacak kadar güçlü bir dezenflasyon ivmesine işaret ediyor.
  • Konut satışlarında Ocak–Haziran döneminde %26,9’luk bir artış yaşanmasına rağmen, reel konut fiyatlarındaki düşüş eğilimi devam ediyor. Bu durum, arz kaynaklı yapısal sorunlara rağmen enflasyondaki yavaşlamayı teyit eder nitelikte.
  • Daha da dikkat çekici olan ise, yüksek teknolojili ürün üretiminde yıllık bazda %30,6’lık artış. Bu veri, sanayi üretiminde niteliksel bir dönüşümün başladığını ve Türkiye’nin yüksek katma değerli üretime geçişte somut adımlar attığını gösteriyor.

Üretimde yaşanan bu seçici dönüşüm, konkordato haberleri veya hazır giyim sektörünün üretimi yurtdışına kaydırması gibi gelişmelerle çelişiyor gibi görünse de aslında bunun tam tersi bir tabloyu işaret ediyor. Türkiye artık düşük maliyetle değil, yüksek katma değerle rekabet etme arayışında. Bu da sadece ne kadar üretildiğini değil, ne üretildiğini, nasıl üretildiğini ve kimin için üretildiğini odağa almayı gerektiriyor.

Tüm bunların yanı sıra Haziran ayında tarım üretici fiyat endeksinde sert bir yükseliş yaşandı. Ancak bu büyük ölçüde don felaketi kaynaklı olduğundan bunu geçici ve istisnai (outlier) bir veri olarak değerlendirdiğimizde; TCMB’nin 2025 yıl sonu için belirlediği %29’luk enflasyon hedefinin altına inme ihtimali oldukça kuvvetlenmiş durumda.

Bu da para politikasında yeniden faiz indirimi için manevra alanı doğduğunu gösteriyor.

Ancak ekonomideki yönü belirleyen tek unsur faiz politikası değildir. Türkiye Yüzyılı vizyonunu gerçekleştirecek asıl unsur, üretim ve yatırım tercihlerinde ortaya konacak yapısal dönüşümdür.

Bu bakımdan Yerel Kalkınma Hamlesi‘ni stratejik bir eşik olarak görüyorum. Program kapsamında, Türkiye genelinde 81 ilde toplam 324 yatırım projesine destek sağlanacak. Her yatırım için 240 milyon TL’ye kadar kaynak ayrılacak bu modelde; sanayiden tarıma, teknolojiden turizme kadar birçok sektörde yeni yatırımların önü açılırken, her ilin kendi sosyoekonomik dokusuna uygun yatırım öncelikleri öne çıkarılacak.

Bu dönüşüm sadece ekonomik büyüme değil, değer yaratan, sürdürülebilir ve vizyoner bir ekonomi kurma hedefiyle doğrudan ilişkilidir. Artık rekabet için kur avantajına ya da düşük iş gücü maliyetine sığınmak yerine, geçmişte olduğu gibi teşvikli kredileri kişisel servet yaratmak amacıyla değil, verimlilik ve inovasyon artışı için kullanan bir sanayi ekosistemine ihtiyacımız var.

Özetle; tüm bu veriler gösteriyor ki, geleceğe uzanan yol, düşük faiz, güçlü rezerv ve nitelikli üretimle örülmektedir. Ve her büyük dönüşüm gibi, bu yol da cesaret ve kararlılık ister.

“Gelecek, bugünden ona hazırlananlarındır.”
Malcolm X

@ParaBorsaNet'i Twitter'da Takip Et!

ÖNEMLİ HABERLER VE GÜNCEL PİYASA YORUMLARINI KAÇIRMAMAK İÇİN BURAYA TIKLAYARAK HEMEN TWITTER'DA BİZİ TAKİP EDİN!