Ekonomi üzerine konuşurken çoğu zaman rakamlara sıkışıyoruz: enflasyon oranı, faiz kararı, büyüme yüzdesi… Oysa bu rakamların arkasında bir başka gerçek var: hayatlarımız. Bir iş kadını olarak sahada gördüğüm en önemli şey, bütün bu zorluklara rağmen üretmeye, çalışmaya ve ayakta durmaya devam eden insanların varlığı.
Evet, yüksek faiz politikası reel sektörün üzerinde ciddi bir yük oluşturuyor. İşletmelerin krediye erişimi zor, yatırım iştahı düşük. Bunların hepsini kabul ediyorum. Oldukça da zorlayıcı ve yıpratıcı. Ancak burada pes etmek yerine çıkış yollarını konuşmak zorundayız. Çünkü Türkiye’nin üretim kapasitesi, girişimci ruhu ve genç nüfusu bu sıkışmışlığı aşabilecek dinamizme sahip.
Bugün sanayicilerle konuştuğunuzda, ilk cümleleri genellikle maliyetlerin ağırlığı oluyor. Ama aynı sohbetlerde geleceğe dönük projelerden, Ar-Ge yatırımlarından, ihracat hedeflerinden de söz ediyorlar. Çünkü biliyorlar ki, kriz dönemleri aynı zamanda fırsat dönemleridir.
İki hafta önce köşemde de değindiğim üzere, dünyada tedarik zincirleri yeniden şekilleniyor, Avrupa’ya yakın güvenilir üretim merkezleri öne çıkıyor. Türkiye, lojistik avantajı ve üretim çeşitliliğiyle bu dalganın tam ortasında.
Yakın zamanda açıklanan yatırım teşvikleri ve yeşil dönüşüm projeleri de bu fırsat penceresini daha görünür kılıyor. Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat süreci, karbon vergilerini zorunlu hale getirse de, bu aynı zamanda Türk sanayisinin kendini yenilemesi için de güçlü bir fırsat. Daha az enerji tüketen, çevreye duyarlı üretim modelleri sadece çevreye değil, ihracat gelirlerimize de katkı sağlayacak. Bunu fark eden sanayicilerimiz çoktan yatırımlarını bu yönde şekillendirmeye başladı…
Bunun yanı sıra, ülkemizde kadın girişimciliğinin artışı umut verici bir başka gelişme. Kadınların iş gücüne katılımı arttıkça hem aile ekonomileri hem de ülke ekonomisi güçleniyor/güçlenmeye devam edecek. Kadın OSB gibi projeler de bu açıdan stratejik bir rol üstleniyor. Ben kendi adıma, kadınların ekonomide daha görünür olmasının Türkiye’nin kalkınma hikayesinin önemli bir bölümü olacağına inanıyorum.
Diğer taraftan KOBİ’ler için özel finansman kanallarına ihtiyaç olduğu çok açık. Türkiye’de henüz yaygınlaşma sürecinde olsa da, fintech çözümleri ve girişim sermayesi fonları KOBİ’ler için giderek daha görünür alternatifler haline geliyor. KOSGEB’in dijital dönüşüm destekleri ve bankaların girişim sermayesi yatırım fonları bu alanda önemli fırsatlar sunuyor. Yine devletin KOSGEB üzerinden sağladığı destekler, dijital dönüşüm yatırımlarına verilen hibeler, aslında doğru kullanıldığında çarpan etkisi de yaratabilecek imkanlar ki; geçen hafta köşemde bu konuya ağırlık vermiştim.
Joseph Schumpeter’in yıllar önce işaret ettiği gibi, “yaratıcı yıkım” ekonomilerin gelişiminde kaçınılmazdır. Eski alışkanlıklar, verimsiz yöntemler ve günü kurtaran çözümler bir noktada tıkanır. Bize düşen, doğru alışkanlıkları üretimde yenilikçilikte, ihracatta katma değerde, paylaşımda adalette bulmaktır. Eğer yol haritamızı Ar-Ge, dijitalleşme ve yeşil dönüşüm ekseninde kurgularsak, Türkiye yalnızca bugünün sorunlarını aşmakla kalmaz; geleceğin kazanan ekonomileri arasında yerini alır.
Bugün yüksek faizin gölgesinde üretim zor olabilir, evet. Ama Türkiye krizlerden fırsat yaratmayı bilen bir ülke. Biz çalışmaya ve üretmeye devam ettikçe yarınların daha güçlü olacağına yürekten inanıyorum. Çocuklarımız için, ülkemiz için, geleceğimiz için…