Geçen yıllarda Dünya Gazetesi’ndeki köşemde “hangi tip enflasyonmuş?” diye sormuştum; arz-temelli, talep-temelli, shrinkflasyon, skimpflasyon derken bir de “greedflasyon” kavramını gündeme taşımıştım.
Bugün geldiğimiz noktada, sadece maliyet baskılarıyla fiyatların bu kadar hızlı yükselmesi eksik bir okuma kanımca. Çünkü artan üretim, kesintisiz büyüme ve yatırım dinamiği ile birlikte, fiyatlama davranışlarında yeni bir eşik oluştu: Marj genişletme eğilimi.
Büyüme var ama…
2025’in üçüncü çeyreğinde görünüm net: Sanayi, inşaat, sabit sermaye yatırımları ivmeleniyor; üretim kabiliyetimiz artmaya devam ediyor. Bu, ekonomik büyüme için elbette önemli bir tablo.
Ama bu tablo tüketen vatandaş için tek başına “refah artışı” anlamına gelmiyor. Çünkü fiyatlar, maliyet artışlarının ötesine geçmiş görünüyor.
Yüksek enerji faturası, kur baskısı, lojistik maliyetler derken… Evet, bunlar fiyatları yukarı çeken kalemler. Ama 11 ay önce “80 TL’ye aldığımız bir ürünü bugün 225 TL’ye alıyorsak, burada işi sadece maliyetle açıklayamayız. Bu, greedflasyonun sahneye çıkması demektir.
Greedflasyon: Niyet değil, piyasa refleksi
Bugün için Greedflasyonu “fırsatçılık”la karıştırmak kolay. Ama bana göre yaşanan daha sistemik: Neden mi?
Çünkü;
– Belirsizlik, gelecek beklentisi, kur ve maliyet şoku — firmalar risklerini önden fiyatlıyor,
– Rekabetin zayıf olduğu bazı sektörlerde fiyat indirimi gecikiyor,
– Tüketiciler “fiyatlar zaten yüksek, düzelmez” algısıyla alışkanlıklarını koruyor — talep düşmüyor, hatta bazen öne çekiliyor,
– Bu davranış biçimi “yeni normal” haline geliyor. Sonuç: Enflasyonun maliyet baskısından kaynaklanan kısmı azalırsa bile fiyat savunması hâlâ devam ediyor. Bir başka deyişle: Greedflasyon, enflasyonun yeni motoru.
Faiz yüksek — ama çözümü basit mi?
Elbette bugünkü ekonomik dengede reel faizin korunması, parasal istikrar için kritik. Ancak yüksek faiz yükü bazı sektörlerde kırılganlık yaratıyor. Çünkü emek-yoğun sektörler (hazır giyim, tekstil, küçük üreticiler) ile sermaye /finansman sıkıntısı yaşayan KOBİ’ler tarafında sıkıntı büyük. Bu sektörlerde üretim maliyeti yüksek, rekabet gücü sınırlı. Faiz artınca kârlılık eriyor/ hatta yok oluyor. Bu da istihdam, üretim ve yatırım tarafında sarsıntı riski demek. Yani sorun sadece faiz değil; aynı zamanda sektörel yapının kırılganlığı ve rekabetin zayıflığı da farklı sebepler.
Çıkış yolu: Şeffaflık, rekabet, hedefli destek
Greedflasyonu frenlemek; cezadan değil, doğru kurumsal zeminden geçiyor. Öncelikle;
– Fiyat–maliyet arasındaki geçişkenliği gören, şeffaf fiyatlama kayıtları oluşturulmalı.
– Rekabeti artıracak piyasa yapıları kurgulanmalı
– Tekel/oligopol alanlarında denetim sıkılaştırılmalı
– Emek-yoğun sektörlere hedefli kredi, teşvik ve destek mekanizmaları hayata geçirilmeli.
Yüksek faiz dönemini, sektörel kredi maliyeti dengesiyle birlikte okumak önemli. Bu adımlar atılırsa, bugün enflasyonun yükünü taşıyan hane halkı üzerindeki baskı hafifleyebilir. Ve en önemlisi fiyat artışlarının “kaçınılmaz” olduğu algısı kırılabilir.
Son söz: Dengeli büyüme, dengeli fiyatlama
Türkiye’nin bugün en önemli avantajı, hâlâ çalışır bir büyüme grafiğine sahip olması. Ama bu büyüme; enflasyon, geçim, alım gücü ve üretim dengesiyle uyumlu değilse iyimser bir havaya dönüşmüyor.
Artık fiyat artışı yalnızca maliyet artışıyla okunmamalı. Marj, beklenti ve piyasa refleksleri de hesaba katılmalı. Çünkü bugün yaşadığımız, sadece “zamanın enflasyonu” değil aynı zamanda “piyasanın refleksi.”
Greedflasyon varsa ve bu eğilim kalıcı hâle geliyorsa; önümüzdeki süreç, politika ve piyasa açısından “yeniden dengelenme”yi zorunlu kılıyor.
Çünkü büyüme ne olursa olsun sürdürülebilir refahın kapısını açacak şey adil fiyatlamadır.