Türkiye ekonomisini izlerken görüyorum ki; büyüme rakamlarının seviyesi kadar, büyümenin hangi alanlarda ve hangi önceliklerle şekillendiği daha fazla önem kazanmış durumda. Uzun yıllar boyunca büyüme denildiğinde aklımıza ilk olarak hız gelirdi. Ne kadar hızlı büyürsek o kadar başarılı sayardık kendimizi. Bugün ise yaklaşım değişmiş durumda; Türkiye, büyümeyi artırmaktan çok, stratejik alanlarda kalıcı hale getirmeyi hedefliyor.
Bu tercihi atılan adımlara bakıp net bir şekilde görebiliyoruz. Son dönemde savunma sanayiinden enerjiye, yazılımdan dijital altyapıya uzanan geniş bir yelpazede yerli ve milli kapasite inşası ön plana çıkıyor. Bu da bize ülkemizde büyümenin artık yalnızca nicelikle değil, nitelikle de tanımlandığını gösteriyor.
Salt büyüme mi, stratejik büyüme mi?
Ekonomik büyüme elbette önemli. Ancak her büyüme aynı etkiyi yaratmıyor. Tüketime dayalı, dış finansmana bağımlı ve kısa vadeli kazanımlar üreten bir büyüme modeli, bir noktadan sonra kırılganlıkları da beraberinde getiriyor. Buna karşılık, stratejik sektörlerde kapasite oluşturan büyüme; cari dengeyi, teknolojik bağımsızlığı ve ulusal güvenliği aynı anda güçlendirebiliyor.
Bu stratejik büyüme tercihini en net biçimde gördüğümüz alanların başında ise savunma sanayii geliyor. Türkiye, jeopolitik olarak son derece kritik, bir o kadar da hassas bir coğrafyada yer alırken; savunma alanında dışa bağımlılığı azaltan her adım, yalnızca askeri değil aynı zamanda ekonomik ve diplomatik bir güç unsuru da yaratıyor. İHA ve SİHA’lardan insansız deniz araçlarına, yeni nesil deniz platformlarından yerli radar ve elektronik harp sistemlerine kadar uzanan bu kapasite artışı, Türkiye’yi sadece kendi ihtiyacını karşılayan bir ülke olmaktan çıkarıp; teknoloji üreten, ihraç eden ve oyun kurucu bir aktör konumuna taşıyor. Son dönemde yapılan değerlendirmelerde de vurgulandığı üzere, savunma sanayiinde atılan bu adımların stratejik doğruluğu bugün çok daha net görülüyor. Bu alan, yüksek katma değer üretimi, ihracat potansiyeli ve teknoloji derinliğiyle büyümenin niteliğini belirleyen en kritik başlıklardan biri haline gelmiş durumda.
Diğer sektörleri göz ardı etmeden
Elbette stratejik alanlara odaklanmak, diğer sektörlerin önemini de azaltmamalı. Sanayi, tarım, hizmetler ve KOBİ ekosistemi büyümenin omurgasını oluşturmaya devam ediyor ve etmeli. Ancak bugün fark yaratan nokta şu: Türkiye artık, kaynaklarını daha seçici kullanmaya ve geleceği şekillendirecek alanlara öncelik vermeye çalışıyor.
Bu yaklaşım, kısa vadede bazı sektörler için kısıtlı büyüme demek olabilir. Ancak uzun vadede daha sürdürülebilir, daha dengeli ve daha dirençli bir ekonomik yapı oluşturma potansiyeli veriyor.
Dolayısıyla bugün Türkiye ekonomisini değerlendirirken yalnızca “ne kadar büyüdük?” sorusunu değil, “nerede ve nasıl büyüdük?” sorusunu da sormamız gerekiyor. Savunma sanayii, enerji, yazılım ve dijital altyapı gibi alanlarda atılan adımlar, büyümenin sadece bugünü değil, yarını da inşa ettiğini gösteriyor.
Sonuç olarak stratejik alanlarda derinleşen bu büyüme yaklaşımı, Türkiye’nin bugünkü ekonomik performansından çok, yarının küresel konumunu belirleyecek.