Yeni konsept ‘İklim Güvenliği’

Birleşmiş Milletler (BM) Küresel İklim Zirvesi’ne (COP26) yaklaşık bir ay kala, uluslararası medyanın ve küresel sosyal medya mecralarının bir numaralı gündem maddesi ‘iklim değişikliği’ olmayı sürdürüyor. İklim değişikliğinin en büyük ‘tehdit’ olarak algılanmasının nedenlerini algılamak istediğimizde, BM’lerden NATO’ya, AGİT’den OECD’ye, küresel ekonomik ve siyasi diplomasinin temsilcisi olan tüm kurumlarda ‘gıda güvenliği tehdidi’, dev kuraklık ve seller gibi ‘büyük doğal afet tehdidi’, ‘enerji güvenliği tehdidi’ ve ‘iklim odaklı göç tehdidi’ gibi çok yönlü boyutlarıyla ele alındığına şahit oluyoruz. Bu nedenle, ‘İklim Değişikliği Tehdidi’ beraberinde ‘İklim Güvenliği’ne dayalı yeni bir konseptin geliştirilmesini de gerektiriyor.

Ancak, küresel karbon salınımının yüzde 80’nden sorumlu olan G20 ve OECD üyesi ülkeler arasında bir konsensüsü yakalamak oluşturmak kolay değil. ‘İklim Güvenliği’ne dayalı ortak bir konseptin oluşturulması, her şeyden önce, COP26, G20 ve OECD gibi uluslararası platformlarda küresel iklim değişikliğinden kaynaklanan ve kaynaklanabilecek risk ve tehditlere ilişkin ortak bir anlayışın oluşturulmasını gerektiriyor. Ardından, dünyanın her farklı coğrafyası küresel iklim değişikliğini ya aşırı ısınma ve buzların erimesi, ya aşırı yağmur ve seller, ya da aşırı kuraklık olarak farklı değişimlerle yaşadığından, iklim değişikliğine yönelik bölgesel analizlerin yapılması gerekmekte.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ!