Ticari misyonlarımız: Türkiye Lojistik Merkezi

Günümüzün önde gelen kavramlarından birisi olan ‘küreselleşme’nin tohumlarının atıldığı dönem 1871 ile 1914 arası 43 yıllık dönemdi. Küresel ticaretin hız kazanmasının önemli gerekçelerinden birisini ülkeler arasında ‘sabit kur sistemi’ne dayalı bir uluslararası para sistemi oluşturabilirdi. Bu nedenle, Britanya İmparatorluğu’nun, diğer bir deyişle Birleşik Krallık’ın 1860’dan itibaren öncülük ettiği ve Osmanlı İmparatorluğu’nun da dahil olduğu ‘altın standardı’na dayalı para sistemine 1871’de Almanya’nın dahil olmayı kabul etmesi ve diğer büyük ülkelerin takip etmesiyle, 1914’e kadar sisteme dahil olan ülke sayısı 45’e yükselmişti.

Küresel ticaretin kolaylaştırılmasının bir değer gerekçesi ise ulaşım koridorlarının gelişmesi ve denizcilikteki teknolojik sıçramaydı. Bununla birlikte, navlun ve ulaşım maliyetlerinin ve mesafenin küresel ticaret üzerindeki etkilerine baktığımızda, 1870-1969 dönemi verileriyle 1990’lı yılları karşılaştırdığımızda, sanılanın aksine, ‘uluslararası ticarette mesafe’nin yüzde 37 oranında daha zorlayıcı etkisi olduğu gözleniyor. Belki bu durum, uluslararası ekonomik ve ticari işbirliklerinde ‘bölgeselleşme’ olgusunun 1990’lardan bu yana neden hız kazandığı konusunda yeterli ipucu teşkil edecektir.

ASEAN (Güney Doğu Asya, 1967) Avrupa Gümrük Birliği (1968) en eski örneklerden iken, APEC (Asya-Pasifik, 1989), MERCOSUR (Latin Amerika, 1991-1994), KEİB (Karadeniz, 1992), ECOWAS (Batı Afrika, 1993), NAFTA (Kuzey Amerika, 1994) bir çırpıda sayabileceğimiz ve yukarıda belirttiğimiz hususu doğrulayacak bölgesel işbirliği adımları. Günümüzde küresel ticaret ortalama 5100 km civarında bir uzaklıkla gerçekleştiriliyor. Türkiye’nin toplam ihracat km mesafesi ise 3000 km. Bu durum, Türkiye’nin ihracatını katlamak için, ortalama ihracat mesafesini en az 2000 km daha arttırması gerektiğini gösteriyor. Bu da, Afrika, Latin Amerika ve Güney Doğu Asya’ya ağırlık vermemizi gerektirmekte.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ!