Makro Görünüm – Ağustos
PPK Kararı
TCMB 25 Temmuz 2019’daki PPK toplantısında yaptığı 425 baz puanlık indirimle, politika faizi olan haftalık repo faizini 19,75’e çekti. Medyan piyasa beklentisi 250 baz puanlık indirim olmasına rağmen, yeni TCMB Başkanının atanmasının ardından ve kendisinden gelen ılımlı enflasyon ve para politikası mesajları nedeniyle, piyasa daha yüksek oranlı bir indirime de kendini hazırlamamıştı. Bu nedenle global risk iştahının da desteğiyle, özellikle kur tarafında piyasa etkisinin sınırlı olduğunu görüyoruz.
Öncekilerden daha uzun görünen açıklama metninde TCMB, gıda ve enerji fiyatlarındaki düşüş, iç talep koşulları, para politikasındaki sıkılık, arz yönlü faktörler ve ithalat fiyatları gibi bir dizi faktöre bağlı olarak enflasyon görünümündeki iyileşmenin devam ettiğini belirtiyor. Bu faktörlere bağlı olarak da (%14,6’lık) sene sonu TÜFE enflasyonu tahmininde aşağı yönlü risklerin olduğu düşüncesiyle, 425 baz puanlık bir faiz indirimine gerek görüldüğünü söylüyor. Ayrıca gelişmiş ülke merkez bankalarının genişleyici tutumları da bu konuda TCMB’yi cesaretlendirmiş görünüyor.
TCMB ayrıca enflasyondaki düşüşün devamlılığı için para politikasında temkine ihtiyaç olduğunu belirtse de, açıklama metninin genel tonunun çok yumuşak olduğunu söyleyebiliriz. Bu da TCMB’nin faiz indirim sürecine (agresif bir şekilde) devam etme eğiliminde olduğuna işaret ediyor olabilir. Önümüzdeki olası faiz indirimlerinin boyutunun global risk iştahına bağlı olacağını düşünüyoruz.
Çeyreklik Enflasyon Raporu
TCMB 31 Temmuz’da yayınladığı çeyreklik enflasyon raporunda 2019 sonu TÜFE enflasyon tahminini %0,7 puan düşüşle %13,9’a çekerken, 2020 sonu hedefini %8,2’de sabit bıraktı. Hatırlatmak gerekirse, TCMB 2019 enflasyon tahminini Ocak’ta %15,2’den %14,6’ya çekmiş, Nisan’da da bu seviyede sabit bırakmıştı.
TCMB’nin yeni enflasyon tahminleri şöyle şekillendi:
2019 yılı sonunda orta noktası % 13,9 olmak üzere, %11,5 ile %16,3 aralığında (Nisan raporunda orta noktası %14,6 olmak üzere %12,1 – 17,1 aralığı),
2020 yılı sonunda orta noktası % 8,3 olmak üzere % 5,2 ile % 11,2 aralığında (Nisan raporunda orta noktası %8,3 olmak üzere %5,1 – 11,3 aralığı),
2021 yılı sonunda ise %5,0 hedefine yakınsaması bekleniyor.
TCMB enflasyon tahminlerine baz oluşturan bazı temel varsayımlarını da şöyle sıralıyor:
Küresel finansal koşulların ılımlı seyredeceği ve son dönemde ülke risk priminde gördüğümüz kademeli iyileşmenin önümüzdeki dönemde devam etmesi,
Maliye politikasının para politikasıyla eşgüdüm halinde fiyat istikrarı hedefine odaklı olarak belirlenmesi.
Enflasyon raporu öncesinde de, piyasada zaten yüklü faiz indirimleri yapılmak istendiği yönünde beklenti oluşmuştu. TCMB’nin çizdiği Ilımlı enflasyon görünümü ve gelişmiş ülke merkez bankalarının destekleyici duruşlarını koruyacağı yönündeki beklentisi de bu görüşe destek verdi. Açıkçası, TCMB Başkanı Murat Uysal’ın dünkü konuşmasında sarf ettiği şu sözlerin, açık bir şekilde hızlı faiz indirim sinyali olduğunu düşünüyoruz.
“Güncel analiz ve projeksiyonlarımız, para politikasında kayda değer bir hareket alanı oluşabileceğine işaret etmekle birlikte temkinli bir duruş benimsediğimizi de belirtmek isterim.”
Dünkü rapor tanıtımının soru-cevap bölümünde soruların büyük bölümü, TCMB Başkanı’nın gerek dün, gerekse de Anadolu Ajansı’na verdiği röportaj esnasında kullandığı “makul reel faiz oranı” terimi üzerine yoğunlaştı. Bu da piyasanın TCMB’nin faiz indirim planlarına ilişkin bir ipucu yakalama çabasından kaynaklanıyordu.
Özetle, TCMB Başkanı Uysal, enflasyonun ana eğilimleri üzerine (burada da hem piyasanın hem de TCMB’nin kendi enflasyon tahminleri dikkate alınıyor) makul bir reel getiri oranın eklenerek, para politikası çerçevesinin (para politikasının yaklaşık hareket alanının) belirlendiğini belirtiyor. Makul reel faizi oranı ile ilgili belli bir seviye vermekten kaçınsa da, bu oranın (zaman içinde değişse de) aşağıdaki faktörlere göre şekillendiğini söylüyor. Bu faktörler de;
– emsal ülkelerin reel faizi (Rusya, Brezilya, Güney Afrika gibi), – göreli risk göstergeleri (örneğin: CDS),
– yurtiçi yerleşiklerin portföy tercihleri (örneğin: dolarizasyon seviyesi),
– kredilerin iç ve dış dengeyi bozmadan sağlıklı bir oranda büyümesi,
– mevcut dönemde enflasyondaki düşüşün sürekliliğinin sağlanması olarak öne çıkıyor.