Küresel ısınmada geri dönülmez eşik yaklaşıyor

Her sene küresel ısınmanın dünya ve Türkiye ekonomisine etkisi hakkında muhakkak bir makale yazarım. Mars’ta yaşamla birlikte bu makaleler benim için adeta kutsal bir ayin düzeyine geldi. Makaleler okunmaz, ya da “Boş ver ya, dolar kaç olacak, onu söyle” diye alaycı yorumlar gelir. Bu makaleden daha umutluyum. Çünkü küresel ısınmanın etkilerini artık günlük hayatımızda yaşıyoruz ve canımızı yakıyor. Nasıl yakıyor?

Biraz çevre bilinci olanlar Türkiye’nin en önemli doğal güzelliklerinden biri olan göllerin kurumaya başladığını gördü, içleri acıyor.

Gıda fiyatlarındaki artışın tek değil, ama önemli nedenlerinden biri küresel ısınma. Türkiye gibi mahsulün %60’dan fazlasının kuru tarımdan elde edildiği bir ülkede, yağmurların azalması ya da mevsim değiştirmesi ağır kayıplara neden olur.

Bu kış ne kadar sıcak geçti farkındasınız. Şimdi de İstanbul’da oldukça serin bir yaz yaşıyoruz. Mevsimler hayatımızın ahengini düzenleyen temel bir döngü, bu ahengi kaybediyoruz.
Klima faturanız gelince ebenizin güzel yüzünü göreceksiniz.

Eğer iş insanıysanız, Yeşil Avrupa Projesi’nin ihracatınıza ekleyeceği maliyeti şimdiden hesaplıyorsunuz.

Muhtemelen sizin kentinizde de arabanıza hasar veren kafam büyüklüğünde dolu yağdı, ya da bir sabah evinizin ikinci katında balıklar yüzdüğünü gördünüz.

O zaman konuya geçelim: Artık çok geç, hatalarımızın diyetini ödeyeceğiz. Dünyada ortalama ısının 2 derece artması iklim felaketlerini çoğaltacağı gibi, hiç beklenmedik ve katastrofik hadiselere de yol açabilir. Örneğin, Kuzey Avrupa ve ABD’nin Atlantik Kıyısı’nı yaşanır hale giren Gulf Akıntısı durabilir. Bizde yazın Güney Suudi Arabistan, Karadeniz ise Afrika’ın balta girmemiş ormanlarına benzeyebilir.

Niye bu faciadan geri dönülmez diyorum? Doç. Dr. Sevil Acar 21ci Yüzyıl Türkiye websitesindeki incelemesinde anlatıyor:

“IPCC’ye göre gezegenimizin küresel ortalama sıcaklıkta 2°C’lik bir artışı %50 engelleme şansı olabilmesi için, seragazı konsantrasyonunun 450 ppm (parts per million) karbon eşdeğerinde sabitlenmesi gerekiyor. Maalesef Hawaii’de bulunan Mauna Loa Gözlemevi kayıtlarına göre bu gösterge şu an bile 415 ppm civarında seyrediyor. Dahası, 1.5°C’lik sıcaklık artışıyla sınırlı kalabilmek için tüm dünyada 2030’da kömür kaynaklı enerji üretiminin yüzde 80 oranında azalmış olması, 2040‘ta da tamamen son bulması gerekiyor”.

Mümkünatı var mı? Hadi canım sende, özellikle düşük ve orta gelirli Gelişmekte Olan Ülkeler (GOÜ) zaten Covid-19’la mücadele esnasında kasayı sıfırladı ve deve yüküyle borç aldı. Karbon salınımı azaltmak ilk aşamada çok pahalı (zaman ilerledikçe, yeşil ekonomi yeni işkolları ve bol istihdam üretecek, ama uzun vadede kazanımları kim takar?)

Covid-19 insanlığa iklim ve çevrenin değerini öğretmiş. Yalnız Batıda değil Türkiye’de de bu konuda büyük bir hassasiyet oluştu. Özellikle yeni kuşaklar hasta derecede bu konuyla uğraşıyor. Bu çok güzel bir gelişme de, $90 trilyonluk global ekonomide insan ve şirket davranışlarının 10 yılda radikal biçimde değişmesi ekonomik kaos anlamına gelir. Yani, dünya ve Türkiye önümüzdeki 10 yılda büyük maliyetler ödeyecek.

IMF Raporu’na göre, ortalama ısının 1 Santigrat yükselmesi Gelişmiş Ülkelerde GSYH’da %0.9 yıllık kayba yol açıyor. Türkiye gibi GOÜ’de bu kayıp GSYH’nin %1.2’si. Uzun vadeli (optimal, enflasyon üretmeyen) yıllık GSYH büyüme oranı %3’e düşen ülkemizde, büyüme en az %33 yavaşlar anlamına geliyor edinilen bulgular.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ!