Haftalık Piyasa Yorumu / ALB Menkul – (31.10.2015)

Seçimle birlikte piyasaların en hızlı haftası

Bizler için kısa haftada, dünya genelinde piyasalar oldukça hareketliydi. Haftanın en önemli gündem maddesi hiç kuşkusuz Fed’in faiz oranı kararı idi. Beklentiler dahilinde faiz oranlarında herhangi bir değişikliğe gidilmese de, Fed başarılı bir algı yönetimi ile Aralık ayına ilişkin ihtimalleri masada bıraktı. En önemli nokta Fed’in küresel risklere ilişkin ibareyi kaldırması oldu. Bu da Aralık ihtimalini çok güçlendirdi. Aralık ayında faiz artışının değerlendirilecek olması, ileriye doğru atılan önemli bir adım oldu. Son gelen bazı verilerin de politika açıklamasındaki ibarelerde objektif anlamda değişikliğe neden olmakla birlikte, Fed’in öngörülerinde bir değişikliğe neden olmadığını görüyoruz. Fed’in Eylül toplantısının tutanaklarında küresel ekonomilerdeki risklere, özellikle Çin tarafına atıfta bulunmuştu. Baz senaryo da şu anda Fed’in faiz artışındaki gecikmenin Çin’de neler olup bittiğini anlamaya çalışmaktan kaynaklandığını gösteriyor. Bundan sonra ABD’den gelecek verilerin biraz daha iyi okunması gerekecektir, çünkü Fed’in şu anda global riskleri ön plana çıkarmadığını görüyoruz. Küresel merkez bankalarının parasal genişleme furyasına kapıldığı bu dönemde, Fed’in adımlarını hala normalleşme yönüne doğru atıyor olması önemli, küresel piyasalarda volatilitenin artacağı bir döneme gireceğiz.

İşte ALB Forex Araştırma Uzmanı Eda Önder Öztürk’ün haftalık analizi,

Yurt içinde ise TCMB, 2015 3. çeyreğe ait enflasyon raporunu yayınladı. Raporda enflasyon beklentileri yukarı yönlü revize edildi. 2015 enflasyon beklentisi yüzde 7,4-8,4 arasında orta noktası yüzde 7,9 olarak belirlenirken 2016 için ise enflasyon yüzde 5,0-8,0 arasında orta noktası yüzde 6,5 olarak güncellendi. Böylelikle 2015 enflasyon tahmini yüzde 1 puan yükseltilmiş oldu. Küresel para politikasında belirsizliklerin devam ettiği belirtilen raporda tüketici kredi hızında yavaşlamanın olduğu bununda cari açığı aşağıya çektiği ifade edildi. Erdem Başçı, para politikasında normalleşme süreci adını verdikleri yeni politikaları çerçevesinde koridorun giderek daraltılacağını söyledi.

Bizleri bekleyen haftada, yurt içinde gündem maddemiz seçim sonrası ortaya çıkacak tabloya dair fiyatlamalar olacak. Ancak bizler yurt içinde kendi hikayemiz ile ilgilenirken yurt dışında takvim hızlı işleyecek.

Bu hafta Avrupa tarafında hizmet ve imalat sektörü PMI rakamları açıklanacak. Salı ve Perşembe günleri ise Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi’nin konuşmaları izlenecek. ABD’de en fazla ön plana çıkan gelişme Ekim ayı tarım dışı istihdam verisi olacaktır. Tarım dışı istihdamın Ekim ayında 182 bin artması bekleniyor. Bunun yanında ISM verileri ve Yellen’in bankacılık regülasyonu hakkında yapacağı konuşma da izlenecektir. Yellen’in konuşmanın konusu her ne kadar Fed politikaları olmasa da, olası ifadeleri hareketliliğe neden olabilir.

Yurt içinde ise haftanın öne çıkan verisi enflasyon olsa da, seçim sonrası fiyatlamalar nedeniyle etkisi gölgede kalabilir.Kasım ayındaki seçim atmosferini ele aldığımızda Haziran ayından oldukça farklı bir hava olduğunu söylemek mümkün. Seçim heyecanı piyasalarda yer edinmiş değil. Ülke genelinde Haziran ayından bu yana alışık olmadığımız bir süreçten geçmekteyiz. Öncelikle Haziran ayı seçimleri öncesinde koalisyon ilk telaffuz edildiğinde, piyasalarda gerginliğe neden olmuştu. Uzunca bir süredir tek parti yönetimine alışmış olan ülkede, gündeme düşen anket sonuçları uzun bir zaman sonra sonucu tam olarak öngörülemeyen bir süreci resmetti. Söz konusu dönemde anket sonuçları piyasalarda hareketlilik yaratırken, Kasım seçimleri için piyasalarda anket sonuçlarına da farkındalık azalmış durumdaydı. Kasım seçimi yaklaşırken siyasi yetkililerden ılımlı açıklamalar da koalisyon umutlarını artırmıştı.

Seçim sonuçlarına ilişkin senaryoları ele alırsak, hep belirttiğimiz gibi piyasalar belirsizliği sevmez. Bu bakımdan  “ne kadar uzun belirsizlik, o kadar kötü fiyatlama” kavramı ; Türkiye’nin artan risk primi varlık fiyatları üzerinde negatif yönde etkili olur. Ancak bu kez seçim sonuçlarından koalisyonu resmeden tablonun çıkması durumunda fiyatlamaların Haziran ayındaki kadar sert olacağını düşünmüyorum. Hali hazırda piyasa ve yatırımcılar koalisyon kavramına aşina oldu.  Ancak yine de, böyle bir sonuç ilk etapta belirsizliğe işaret edecektir. Henüz öne çıkan bir koalisyon modeli yok, dolayısıyla seçim sonuçlandığında hangi partilerin yan yana geleceği konusunda bir ipucu bulunmamaktadır. Burada asıl önemli olan seçimlerin sonuçlanmasından sonra nasıl bir süreç işleyeceği gerçeğidir. Yeniden koalisyon senaryolarının havada uçuşacağı süreçte, partiler arasında gerçekleştirilecek koalisyon görüşmelerine odaklanılmasına neden olacak. Seçim öncesindeki bu hafta, biraz da 7 Haziran seçimlerinden ağzı yanmış olan yatırımcının TL ve hisse senedi pozisyonlarında riske girmeyeceği ihtimali üzerinde durulabilir. Özellikle seçimden sonra 8 Haziran’daki para ve hisse senedi piyasalarındaki açılışı düşünecek olursak, biraz daha kurun ve borsanın haftayı hareketli geçirmesini bekleyebiliriz. Sonrası ise belirsizlik ve risk faktörlerinin yoğunluğuna bağlı olacaktır.

AKP’nin yeterli oy sayısını sağlayarak seçimden tek başına iktidar çıktığı senaryoda ise, 7 Haziran’daki gibi bir süreç işlemeyeceğinden hükümet bilmecesi hemen ilk günden çözülmüş olacak ve ortada bir belirsizlik olmayacak. Bu durum hükümet bilmecesini seçimin hemen ertesi günü ortadan kaldıracağı için yüksek ihtimalle Türk varlıklarında olumlu yönde fiyatlama görülebilir. Böyle bir durumda ise döviz kurlarında aşağı, tahvil faizlerinde aşağı ve borsada yukarı yönlü hareketlenme görülebilir. Ekonomi yönetimi de muhtemelen, Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’in varlığı düşünüldüğünde ciddi bir ekol değişikliğine uğramayacak. Tabii ekonomi yönetiminin Merkez Bankası ile beraber ne şekilde bir paslaşma içinde olacağı da önemli. Ekonomi yönetimi her şeyden önce icracı olmalı ve ekonominin ihtiyacı olan yapısal reformları yapacak durumda olmalı. Türkiye ekonomisinin dinamiklerinin uzun vadede güçlenmesi adına adımlar atılmalı. Kısa vadede ise daha proaktif para politikalarına gereksinim duyulabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir