‘Fiyat istikrarı’ mı ‘kur istikrarı’ mı?

Türkiye’nin fiyat istikrarına yönelik temel gerçeği, Türk Ekonomisi’nin ‘talep çekişli’ değil, ‘maliyet çekişli’ bir enflasyon dinamiğine sahip olduğudur. Bu nedenle, Türkiye’de fiyat istikrarına yönelik kalıcı sonuç elde etmenin yolu, ‘talebi baskılamak’tan çok ‘etkin maliyet yönetimi’dir. Nitekim, maliyet enflasyonunun göstergesi niteliğindeki Yurtiçi ÜFE, Yurtdışı ÜFE ve Tarım ÜFE, talep enflasyonunun göstergesi niteliğindeki TÜFE’nin üzerinde seyretmekte. Yıllıklandırılmış düzeyde, Yİ-ÜFE yüzde 25,16, Tarım-ÜFE yüzde 21,24 ve YD-ÜFE yüzde 37,56 artmışken, TÜFE’deki artış oranı yüzde 14,60 düzeyinde. Bilhassa, ihracat amaçlı üretim yapan firmaların maliyetlerindeki yüzde 37,56’lık artış çarpıcı.

Bu durum, ihracatçının bir yıl öncesine göre birim başına aynı karlılıkla ihracat yapabilmesi için 0,5 dolar ile 0,5 eurodan oluşan sepet kurun da aynı oranda artması gerektiğine işaret ediyor. Dolayısıyla, ihracatçının karlılığını koruması adına, yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi geren bir Türk Lirası, adeta bir enflasyon sarmalı gibi, dönüp tekrar ithalata dayalı üretim maliyetlerinde artışa sebep oluyor. Bu noktada, Türkiye’de reel sektörün fiyat belirleme alışkanlıklarındaki zafiyeti, ahlaki rizikoyu dikkate aldığımızda, ithalatın payı ölçüsünde döviz kurlarındaki artışı hesaba katması gereken firmalar, sattıkları malın fiyatına kurlardaki artışın tümü kadar zam yapıyorlar.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ!