Bankacılık Türkiye’de ‘yeniden’ yazılıyor

Türkiye’de kurumsal ve bireysel müşteri ile banka arasında ‘ilişki yönetimi’ni, temel bankacılık hizmetlerine yönelik ‘mimari’yi yeniden inşa etmenin, yeniden kurgulamanın vakti geldi, hatta geçiyor. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın liderliğinde, kamu bankalarından başlayarak, bilhassa son 20 yılda giderek daha fazla ‘dar kalıp’lara sıkışan banka-müşteri ilişkilerinde, ‘teminat bankacılığı’ndan ‘girişimci bankacılık’a doğru, ‘plaza bankacılığı’ndan ‘saha bankacılığı’na doğru, kapsamlı bir ‘zihinsel dönüşüm’ için yoğun bir çalışma yürütülüyor.

Bankaların müşterisini uzaktan seyredip, işler bozulduğunda hızla teminatlarının peşinden koştuğu bir anlayış yerine, müşterisinin yatırım ve iktisadi faaliyetlerine yönelik önerilerde bulunan, müşterisine fizibilite noktasında dahi destek olan, dolayısıyla kullandırdığı kredilere yönelik tedbiri ‘teminat’larla sınırlamak yerine, projenin, yatırımın başarısına katkıda bulunarak, plase edilebilir kaynağını sağlıklı bir şekilde büyüten yeni bir bankacılık anlayışına geçişimizi hızlandırmamız gerekmekte. Bize artık, müşterisinin heyecanına, girişimcilik ruhuna ‘ortak’ olan, ‘motivasyon’ kaynağı olan yeni bir bankacılık yaklaşımı gerekiyor.

Bu sürecin önemli bir bacağını ise, kredi maliyetlerinin de yeniden yapılandırılması oluşturmakta. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) kararlıklı uyguladığı para politikası patikası, Türkiye’nin ‘yüksek reel faiz sarmalı’ndan kurtulması adına hayati bir önem arz ediyor. Neoliberal anlayışı savunan pek çok ekonomist, enflasyonla mücadele ve ‘dolarizasyon’a karşı yıllarca ‘yüksek reel faiz’i en önemli silah, en temel para politikası aracı olarak öne sürdüler. Oysa, son 5 yılda gerçekleştirilen ampirik çalışmalar, ‘yüksek reel faiz’in tersine enflasyonu beslediğini; dolarizasyon etkisini azaltmak noktasında ise işe yaramadığını gösteriyor.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ!