ABD’nin ‘ufuk kırılması’ ve stratejik perspektif

21. Yüzyıl hüküm sürmeye başladığından bu yana, ABD’nin en fazla odaklandığı konu, ne pahasına olursa olsun, 2. Dünya Savaşı sonrasında kurduğu uluslararası ekonomi-politik düzenin ve bu düzenin ana kaidelerini oluşturan ekonomik, finansal, ticari, politik ve askeri rejimin devamlılığını sağlamak. Liberalizme, piyasa ekonomisi odaklı bir kalkınma anlayışına ve refah ekonomisine dayalı olduğunu düşündüğü bu küresel sistemi yaşatmak, üstlendiği Atlantik İttifakı’nın ve Kapitalist Sistem’in liderlik görevini sürdürülebilir kılmak adına vazgeçilmez bir mücadele. Bu nedenle, küresel sistemdeki rolünü sorgulattırdığını düşündüğü, küresel ekonomi-politik rejimin kurallarının sorgulanmasına sebep olduğunu düşündüğü her gelişme ve meseleye karşı, her geçen giderek daha fazla tahammülsüzlük gösteriyor.

Bu tahammülsüzlükle gösterdiği tepkiler, yaptırımlar ve dayatmalar ise, küresel sistemdeki ‘liderlik’ rolünü daha sorgulatır hale geliyor; devamlılığı için büyük çaba sarf ettiği küresel ekonomi-politik sistem ve rejime yönelik alternatif arayışları tetikliyor, hızlandırıyor. Oysa, ABD’nin 75 yıldır birlikte hareket ettiği ‘müttefikler’ini daha fazla kucaklayarak, neyin mücadelesini verdiğini daha detaylı izah ederek, küresel ekonomi-politik sistem açısından izlediği stratejiyi detaylı bir perspektifle ortaya koyup; dayatmacı bir üslup ve davranış kalıbından hızla uzaklaşarak, yapıcı bir yaklaşımla ‘işbirliği’ mücadelesi ortaya koyması gerekmekte.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ!