2012 Ekonomiye Ne Getirecek?

Dünyada  2012 yılı için, herkesin ortak beklentisi, iyi bir yıl olmayacağı yönündedir. 

Olumsuz  beklentiler  ekonomik sorunları daha da ağırlaştırır.  Çünkü  üretici  ve tüketici de bu beklentilere göre pozisyon alıyor. Söz gelimi, dün medyada bir işadamı 2012’de inşaat sektörüne girmeyeceğini açıklıyor. Eğer olumlu beklenti olsaydı, bu  işadamı ve başka işadamları  inşaat sektörüne girecekti. Elbette talep de önemlidir. Ancak  inşaat sektörünün canlı olması, istihdamı ve gelirleri artıracağı için  talep de olacaktır.

Türkiye’de  2012  tahminleri,   cari açık ve enflasyon gibi  bazı göstergelerin daha kötü olmasına rağmen, Avrupa’dan ve birçok ülkeden daha  iyimserdir. Ayrıca tüketici güveni ve reel sektör güveni de daha yüksektir.

2012 riskler sıralamasında  büyüme, enflasyon  ve cari açık geliyor.

2012’de bütün dünyada büyümenin düşeceği  tahmin ediliyor. Euro bölgesinde yüzde 0.5 ile sıfır büyüme arasında tahminler var. Türkiye için ise yüzde 2 ile 2.5 arasında olan büyüme tahminleri var. Orta vadeli programda ise büyüme oranı  yüzde 4  olarak tahmin ediliyor.

2012’de , büyümeyi sınırlayan etkenler var… Bunların başında kur geliyor.
Kur artışı, sanayide kullanılan ithal aramalı ve hammaddeyi pahalılaştırdı. 2011’in son aylarında, ithalattaki artış hızı düştü. Son aylarda ihracat daha hızlı arttı.

2012 yılında reel  kur artışı beklenmiyor. Kur artışı olursa  enflasyon ve dövizlerin dış değerindeki değişmelere paralel bir artış olur. Kur artışı beklenmiyor, çünkü  bir dolar 1.90 – 2.00 lira ile kur dengesi sağlanmıştır.  Sıcak para girişi durduğu için, kur baskısı  kalkmıştır. Merkez  Bankasının  döviz rezervleri, sürekli döviz ihalelerine imkan vermeyecek boyuttadır.  Rezervler, haziranda 94 milyar dolar  iken, aralıkta 83 milyar dolara gerilemiştir. Yani  6 ayda 11 milyar dolar azalmıştır.

Kur artışı, ithal aramalı ve hammadde fiyatlarını artırdığı için, 2012 yılında bunların içerde üretimi hızlanacaktır. İthalat yerine iç üretimin artması  kısa zamanda sağlanamaz.  Bunların içerde üretimi, fabrikaların devreye girmesi, hammaddenin temini  zaman gerektirir. Bu nedenle 2012 yılı bir geçiş yılı olacaktır. Sanayi üretimi yavaşlayacaktır. Bu da büyümeyi olumsuz etkileyecektir.

İthalata bağımlı büyüme sürdürülebilir bir büyüme değildir. Türkiye’nin bu büyüme politikasından kurtulması gerekir. Bunun için de bir geçiş  dönemi sıkıntısı yaşayacaktır. Bu sıkıntının dünyadaki iktisadi faaliyetlerin daralma sürecine denk gelmesi, bu  geçiş sürecini  daha sancılı yapabilir… Veya bir fırsat olabilir. Fırsat olması için, devletin devreye girerek aramalı ve hammadde üretimini desteklemesi gerekir.

2011 yılındaki yüksek büyüme nedeniyle baz etkisi ortaya çıkıyor. Yani oran olarak  2012  büyüme oranının daha düşük çıkmasına neden olacaktır.
Avrupa’da ve dünyada  talepteki gerileme de, ihracattaki artışı sınırlayacaktır. İhracatın büyümeye katkı oranı düşecektir.

Türkiye’de 2011 yılında toplam tasarrufların milli gelire oranı,  ortalama tasarruf oranı yüzde 12 oldu.  Bu oran Çin’de yüzde 50, Rusya’da yüzde 39’dur.  Düşük tasarruf, yatırımlar için yabancı kaynak ihtiyacını artırmıştır.  Dünyada doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişi de  gerilemektedir.  Dünyada iktisadi faaliyetlerin azalması ile  2012 yılında daha da gerileyecektir.  Bu şartlarda yatırımların finansmanı olumsuz etkilenecektir.

Kaldı ki, 2012’de toplam talepte de bir düşme olacaktır. Merkez Bankası enflasyonu frenlemek için, toplam talebi daraltıcı para ve faiz politika önlemleri alıyor. Toplam talebin düşmesi, büyümeyi  de frenleyecektir.

Dün bu köşede 2012 yılında GSYH’da büyüme oranının neden düşeceğini açıklamaya çalıştım. Dış ekonomik gelişmelerin de etkisi altında olduğu için 2012  büyüme oranı için tek bir tahmin yapmak zordur. Ancak yüzde 2 ile yüzde 4 arasında bir büyüme tahmini yapılabilir.

2012 enflasyonu için mayısa kadar baz etkisi ile çift hane olması,  mayıstan sonra yeniden tek haneye düşmesini bekleyebiliriz. Merkez  Bankası nokta hedef olarak yıl sonu enflasyon hedefini yüzde 5 olarak açıkladı.

2011 yılı aylık TÜFE oranları mayısa kadar düşük, mayısta yüzde 2.42 olarak yüksek çıktı. 2012 mayıs ayında bu yüksek oran yıllık TÜFE hesabından çıkacağı için, 2012 mayıstan itibaren enflasyon tek haneye düşecektir.

Enflasyonla ilgili yapısal sorunların, koordinasyon sorunlarının ve psikolojik sorunların 2012 yılında da devam edeceği anlaşılıyor.

2004 yılının bahar aylarında, Yıllık TÜFE oranı yüzde 10 seviyesine gerilemişti. O günden bugüne aradan geçen 6.5 senedir enflasyon cephesinde değişen bir şey yoktur. Ara yıllardaki tek haneli enflasyon oranları, döviz kurlarının düşük tutulması ve bu yolla ithal malların fiyatlarındaki düşme ile sağlandı. 2011 yılının ikinci yarısından sonra kurların artması enflasyonun da MB’e göre 4 puan artmasına yol açmıştır.

2012 yılında kur artışı beklenmiyor. Zira MB, reel kur endeksine göre döviz kurları, dengeye gelmiştir. Bunun için de enflasyonda yeni bir tırmanma olmaz.
Öte yandan bütçe açıklarının azaltılması ve kamu borç yükünün düşürülmesi, hükümetin başarısıdır. Buna rağmen enflasyonun kemikleşmesi, enflasyonda yapısal sorunların çözülmediğini gösteriyor.  Bu sorunlar, kamu sektöründe yanlış yapılanma, ekonomide düşük verimlilik, piyasada oligopol yapılar ve finansal sektör ile reel sektör arasındaki dengesizlik, gibi sorunlardır. Enflasyonda kalıcı çözüm için bu yapısal sorunları çözmek gerekir. Yapısal sorunları çözmek, zaman gerektirir. Kaldı ki hükümetin böyle bir niyeti olmadığı da görülüyor.

Enflasyonla mücadelede, Hükümet ve Merkez Bankası arasında yakın bir koordinasyon olmadığı da sık sık su yüzüne çıkıyor.

Ayrıca Merkez Bankası 2006 yılından beri açık ’Enflasyon Hedeflemesi’uyguluyor. Bu hedeflerin tutmuyor olması da MB’e olan güveni azaltıyor. Yine MB başkanları çok sık ve muğlak konuşuyorlar. Gerçekte ise MB başkanının belirli zamanlarda konuşması ve net mesajlar vermesi gerekiyor. Sonuçta Çarşamba günü olduğu gibi,
Başkanın muğlak ve belirsiz konuşmalarından dolayı piyasalar olumsuz etkileniyor.

Bu şartlarda 2012 yılında, Dünya ve Türkiye ekonomisinde iktisadi faaliyetlerin yavaşlaması neticesinde enflasyon tek haneye düşebilir. Ancak yıl sonunda yüzde 5’e inmesi de çok mümkün görünmüyor.

Cari açığa gelince… 2011 yılında cari açığın toplam 74-75  milyar dolar olacağı anlaşılmıştır. 2012 yılında cari açığın düşmesi beklenebilir…
Cari açığı düşme yönünde etkileyecek faktörlerden birisi, büyüme oranının düşmesidir. Ne var ki sanayi üretimi içinde ithal ara malı ve hammaddenin payı yüzde 70’tir. İlgili bakanın açıklamasına göre, ihraç edilen her bir dolarlık mal üretiminde 82 cent’lik ithalat vardır. Dolayısıyla büyümenin düşmesine rağmen, ithalatın aynı oranda düşmesi beklenemez.

Cari  açığın düşmesine yol açacak bir diğer neden ise kurların denge kur seviyesine gelmiş olmasıdır. Denge kur, ithal ara malı ve hammadde yerine iç üretime geçişi sağlayacaktır. Yalnız bu geçişin de 2012 yılında tamamlanması imkanı yoktur.

Buna karşılık, petrol ithalatı da cari açığın daha fazla düşmesini engelliyor. Yine Türkiye’nin bankalar ve diğer varlıklarını yabancıya satmış olması ve dış borç nedeniyle, kar ve faiz transferi de cari açığın daha da düşmesini sınırlamaktadır.

Bu şartlarda 2012 yılında cari açık 40-45 milyar dolayında olabilir.

Ekonomi Bakanı Sayın Çağlayan, cari açığı sivilce olarak tarif ediyor. Cari açığı önlemenin bir yolu da bu açığı ciddiye almaktır. Gerçekte cari açık bir sivilce değil, kurtulmamız gereken bir urdur.

Esfender Korkmaz

Kaynak: yenicaggazetesi.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir